TÜRDEF ve DEFAMED’in ortaklaşa düzenlediği webinarda Afrika’nın Doğu ve Batı Sahillerindeki Korsan Saldırıları ve Denizcilerin Yıpranması başlıkları ele alındı. Webinarda konuşan TÜRDEF Başkanı Erkan Dereli, denizcilerin yıpranma hakkının denizci bakan döneminde kaldırılmış olmasından ayrıca üzüntü duyduğunu dile getirdi.
Türkiye Denizcilik Federasyonu (TÜRDEF) ile İTÜ Denizcilik Fakültesi (YDO) Mezunları Derneği’nin (DEFAMED) ortaklaşa düzenlediği webinara ESKO Denizcilik Yönetim Kurulu Başkanı Kapt. Erhan Esinduy, Miklagard-S Marine Enspektörü Kapt. Özlem Balca Akıncı ve Esenyel & Partners Hukuk Bürosu’nun kurucusu Avukat Selçuk Esenyel konuşmacı olarak katıldı.
TÜRDEF Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kapt. Koray Karagöz’ün moderatörlüğünde düzenlenen etkinlikte İMEAK Deniz Ticaret Odası (DTO) Meclis Başkanı Kapt. Salih Zeki Çakır, Koster Armatörleri ve İşletmecileri Derneği (KOSDER) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Kocabaş ve Eskomarine Danışmanı Kapt. Behzat Esinduy da birer konuşma yaptılar.
Etkinliğin kapanışında bir değerlendirme yapan TÜRDEF Yönetim Kurulu Başkanı Erkan Dereli; “Denizcilerin elinden bir hak alındı. 1949’dan beri uygulanmakta olan yıpranma hakkımız , 1 Ekim 2008’de kaldırıldı. En büyük üzüntüm, denizci olduğunu beyan eden, denizci bir ailenin evladı olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve yine o dönemin bakanı, sonrası da başbakan olan, meslektaşımız, bir denizci Binali Yıldırım zamanında kaldırıldı, ne yazık ki” dedi.
Oldukça yoğun bir katılın olduğu etkinliğin açılış konuşmasını yapan Kapt. Karagöz, dünya ticaretinin yüzde 80’i deniz yoluyla yapıldığına dikkat çekerek korsan saldırılarının bu noktada çok ciddi tehlike oldunun altını çizdi. Karagöz, “BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi verilerine göre korsan saldırılarının zararı sadece Gine Körfezi’nde 2020 ve 2021’de 818 milyon dolar seviyesinde. 2020 yılında 135 mürettebat gemilerden kaçırıldı ve bunların yüzde 95’i de yine Gine Körfezi’nde gerçekleşti” dedi.
Korsana karşı uygulamalı eğitim
ESKO Denizcilik Yönetim Kurulu Başkanı, Kapt. Erhan Esinduy : ”Denize çıkan personele mutlaka security eğitimi verilmeli. Neyin doğru neyin yanlış olduğu uygulamalı ve profesyonel olarak öğretilmeli. Tüm dünya denizlerinde dolaşanların bu eğitimin bir parçalı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu bölgelerde iş yapıyorsanız eğitim kaçınılmaz hale geldi. Eğitim konusu çok önemli diye düşünüyorum. Belki de çok fazla şey isteniyor denizcilerden. Bizim görevimiz korsanlarla savaşmak değil ama bu bir gerçek. Bu nedenle de buna hazırlıklı olmamız gerek”
Bölgede korsan saldırısına uğrayan Kapt. Özlem Balca Akıncı : “Mozart’tan biraz daha şanslıydık. 6 Mart 2018’de gerçekleşti bizim olay. Biz direkt olayın içene gittik. Yaklaşık 1.5 saat kala telsiz kontağımızdan sonra, 11.5 mildeyken gözcünün tespitiyle botun yaklaştığı bilgisini aldık. Gündüz saat 10.00 civarıydı, herkes bir aradaydı. Hazırlıklar doğrultusunda kaptanın talimatıyla personeli toplayıp aşağı indim. Bizim gemimizin üzerinde dört guard vardı. Her birinin elinde 3 şarjör, parmak arası terliklerle gelen Nijeryalı vatandaşlardı. ‘Gemiye çıkmazlar’ gibi düşüncemiz vardı. İlk görmemizle birlikte Citadel’e indik. Guardlar ise dışarıda kaldı. Citadel’de irtibat kuracak hiçbir şeye sahip değildik. Kapılar kapanınca wifi de çekmiyormuş. Bunu hiç denememişiz. Aşağısını hazırlamıştık ama havalandırmayı da atlamışız. 4,5-5 saat dışarıyla hiç irtibatımız olmadı. İlk bir saat ağır silah sesleri. Botun üzerinde ağır makineli tüfekle tarayarak geliyorlar. Benim kamaramın yatağında dışarıdan gelen delikler vardı. 1-1,5 saat kadar alarmlar çaldı. Haber yok. Kim geliyor bilmiyorsunuz. Üçüncü kaptan diyor ki, ben telsizden her yeri ayağa kaldırdım”
Aşağıdaki bekleme süreci herkes için farklı ama bir kaç farklı aşamayla gidiyor. İlk başta kabullenmeye çalışıyorsunuz. Gelecekler mi, gelmeyecekler mi diyorsunuz. Dördüncü saatten sonra herkeste sinir stres oluşmaya başladı. Kimi götürecekler diye konuşuyorsunuz. Mozart’taki gemiyi götürmeye çalışan zabit arkadaşımızda da onu fark ettim. Olayın şokuyla ne yaşadığınızı fark edemiyorsunuz. Biz altıncı saatte şirketle irtibata geçebildik. Bize askeri desteğin geleceği söylendi. Bir saat mesafede olmamıza rağmen gelen giden olmadı. Şirket en sonunda dedi ki, ‘bizim yapacağımız bir şey kalmadı.’ Kaptana dediler ki ‘ya çık al gemiyi git ya da yapacağımız bir şey kalmadı’. Bir şekilde kaptan çıktı. Şanslıydık gitmişlerdi. Saklanan 3 guardla konuştuğumuzda 6,5-7 saat kaldıklarını anlattılar. Gemide girmedikleri hiçbir yer yok. Aletlerin kaldırılması kesinlikle çok önemli.”
Korsanlar Türkçe seslenmiş
“Bizim avantajımız geminin yapısıyla alakalı. Citadeli bulamadıklarını düşünüyoruz biz. Çok arasalardı bulurlardı ama tespitlerimiz o yönde. Kapısında kumanyalık yazıyor. Normal bir kapıyla giriyorsunuz. Hatta Türkçe de seslenmişler gelin bir şey yapmayacağız diye. Benim kamaramda 18 kurşun deliği vardı. Sonra içeri gelin dedi askeriye ama şirket girmemenin daha iyi olacağına karar verdi. Biz kör seyirle Gana’ya kaçtık. Mozart’ın haberini görünce, bizi bulsalardı bu olacaktı diye düşündüm. Kimse hazır değil, kimse ciddiye almıyor. Bugün konuşacağız ama yarın oralara seferler bağlanacak, yine oraya gidilecek. Köprü üstüne çıktıkları rotasyon, kalemim kadar incecik bir borudan köprüüstüne çıkıp camları patlatıp girmişler. 12’nci dakikada köprü üstündelerdi. Biz şanslıydık kimse zarar gelmedi.“
Esenyel & Partners Hukuk Bürosu’nun kurucusu Avukat Selçuk Esenyel: “Deniz haydutlarının faaliyetlerinin artması teknolojilerinin geliştiğini gösteriyor. Denizde düzenli ikmal yapabildiklerini düşünüyoruz bu bölgede saldırı yapabildikleri için. Mozart’ta kaçırılan 15 denizcimiz de muhtemelen Nijerya’da olan bölgede. Bu bölgede 10-11 tane kabile var. Bazıları uyuşturucu, bazıları petrol, bazıları ise deniz haydutluğu ile ilgileniyor. Kabilelerin nehirlerin girişlerinde gözcüleri var. Operasyon yapamıyorsunuz. Kaçırılan denizcileri başka bir yere götürüyorlar o zaman. Buraya operasyon düzenleyerek rehinelerin kurtarılması imkansız görünüyor. O zaman bu saldırıları olmadan önlemek lazım.”
Yaş ortalamaları çok küçük
“Geçen hafta Svetlana gemisinin mürettebatını kurtardık. Orada yerel kontaklarla konuştuklarımızda onlar nereli olduklarını anlayabiliyorlar. İçlerinde bir ya da iki Nijeryalı olduğu, diğerlerinin Afrika’nın diğer bölgelerinden olduğunu söylüyorlar. Burada suç oranı çok yüksek. Bizim bakmış olduğumuz hadiselerde gördüğümüz, gemiye saldıranların yaş ortalaması 20-25. Bu bölgede bu insanlara suç işletiliyor. Bana göre bunun sebebi petrol. Uluslararası anlamda yapılması gereken en önemli şey, Nijerya şu anda karasularına müdahale edilmesine izin vermiyor. Somali veriyordu. Bu nedenle istenmeyen durumlar ortaya çıkabilir. Akabinde BM, NATO ve diğer ülkelerin bir araya gelip karar alması gerekiyor. Özellikle Aden’de olduğu gibi o bölgeyi kontrol altına alınması gerekiyor.”
Rotayı kısaltmasınlar
“Özellikle gemiler bazen kısa seyir yapmak adına; rotayı kısaltmak adına seyirlerini değiştirebiliyorlar. Buna dikkat etmek gerekiyor. Mozart özelinde konuşmuyorum ama çoğu gemide bu sıkıntıları görüyorum. Bu bölgeyi mümkün oldukça açıktan ve mümkün olduğunca hızlı geçmek gerekiyor. İstatistiki olarak baktığımızda genelde bu bölgede seyreden gemileri görüyoruz. Başka rotalar belirleyebilecekken korsan bölgesine girildiğini sıkça görüyorum. Kaptanlarımızdan ziyade armatörlerin talimatıyla bu rotalar kısaltılıyor. Kaptanlara yetki verilmesi gerektiğini düşünüyorum.”
Zarar vermiyorlar
“Denizcileri kaçıran militanlar herhangi bir şekilde denizcilere zarar vermek niyetinde değil. onlar kaçırdıkları denizcileri kıymetli bir mal olarak görüyorlar. bundan sonraki kaçırdıkları gemilerde fidye almalarının önüne geçeceğini de düşünüyorlar. O yüzden de öldürme niyetleri olmadığını, siyasi bir amacı olmadığını biliyoruz. Mesela Boko Haram tamamen siyasi bir örgüt. Ona denk gelirseniz Allah korusun.”
Pazarlıklar bu sıralar sonlanır
“Mozart’ta pazarlık devam ederken, bu sıralarda sonlanacağını düşünüyorum. Benim Mozart’a ilişkin başka bir şikayetim var. Bizim kendi birimlerimizin de harekete geçmesi gerekiyor, özellikle devlet tarafında. Bir takım gelişmeler sağlıyoruz. Şunu kabullenemiyorum. Mozart’ın pazarlığı Almanya’dan yapılıyor ve İngilizler yürütüyor. 15 tane Türk vatandaşı değil de ABD’li vatandaş olsa, bunlar Kazakistan’da kaçırılmış olsa bu operasyonunun Türkiye’den Azeriler tarafından yürütülmesine izin verir mi ABD devleti. Türk vatandaşı kaçırıldıysa bizim bu işin içinde olmamız lazım. Ben bu sitemimi en üst düzeye kadar da ilettim.”
Kesinlikle müdahale etmeyin
Koster Armatörleri ve İşletmecileri Derneği (KOSDER) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Kocabaş : “Kesinlikle müdahale etmeyin. Gemiye çıktıkları andan itibaren ne gerekiyorsa ona göre bakacağız. Şu ana kadar kaç kez Benin’e gittiğimi ben de hatırlamıyorum. Çok şükür kendi karasularımız gibi dolaşıp duruyoruz. Kiracımın her ay oraya göndermiyorsa oraya 10 tane gemisi gidiyor. Gemilerin renkleri de hemen hemen aynı. Belki benim bilmediğim bir şey vardır. İnsallah bundan sonra da bir şey olmaz”
Biz asker değiliz
Eskomarine Danışmanı Kapt. Behzat Esinduy : “Denizciler deniz ticaretinde çalışmak için eğitiliyor. Korsanlarla, silahlı askerlerle boğuşmak için eğitilmiyor. Adamlara mani olmaya çalış işleriyle uğrayacaksak denizcileri farklı eğitmemiz gerekiyor. Olmaz. biz ticaret yapıyoruz. Biz dünya ticaretini sağlayacağız. Covid 19 oldu her şey durdu ama denizciler durmadı. Rotterdam’da bir gemi tutuklandı, 21 aydır personel gemide. Burada özet yaparsak, gemiye çıktılarsa çay mı kahve mi içeceksiniz, kimi isterseniz alın gidin diyeceksin. İkinci şıkkını düşünemiyorum. Adam bütün teçhizatıyla tırmanabiliyor. Deniz Nakliyat’ta çalışırken kaptana silah verirlerdi. Kasamızda hep silah olurdu. Ben hayatımda 5 kurşun attım. O da yedek subaylıkta. Beş kurşunun da nereye gittiğini bulamadılar. Benim tabancam o adamlara karşı ne işe yarar. Ben komando olarak eğitilmedim ki. Silah verseniz ne olur, vermeseniz ne olur. Eğer çıkıyorlarsa en güzeli teslim olmak. O pazarlığa gidip onları kurtarmak. Armatör olarak başka tedbirler almaya çalışıyorsanız o zaman başka mevzu. Siz geminizi korumak istiyorsanız o zaman başka mevzu. Maliyeti ne olursa olsun. Neticede insan hayatı maliyetle ölçülmez. Bunu taşıdığınız konteynere bölersiniz, navluna koyarsınız. Bunu yapmıyorsanız denizci rizikoya açıktır. Bir risk var orada. Bunu önleyecek kim var? Bunu armatör önleyecek. Sigortasından veya guardlarını alarak. O gemiyi oraya yolluyorsa fizibilitesini de öyle sağlayacak”
Önce insan
İMEAK Deniz Ticaret Odası (DTO) Meclis Başkanı Salih Zeki Çakır : “Hem doğu hem batı Afrika’da gemileri seyreden bir girişimciyim. Aden Körfezi’nde o ilk müdahaleler olduğunda bir ekip kurduk. Gemilere güvenlikçiler. Biz o dönem idareye de müracaat ettik. Hiç olmazsa Türk bayraklı gemilerde silah bulunduralım diye. Gemiler limandan çıkarken silahları kasaya koyalım, güvenlikleri Aden’de gemiye çıkartalım dedik. Gemi adamları için risk büyük ama gönderilen korumaların da bir hukuku yoktu. Sigorta da yapamıyorsunuz. Sonra dağıttık. Önce insan. İnsanın üzerine hiçbir değer olmaz. İnsan hiçbir sıralamaya girmez. Gemi adamını koruyacak her türlü girişimi armatörün alması lazım. Bunları maliyetini, oralara yük bağlayan arkadaşlar bunları üstüne koyup yük sahiplerinden isteyecekler. Bu maliyet de o bölge halkına fatura ediliyor. Bu işten nemalanan kişiler faturayı kendi halkına çıkartıyor. Armatör bu maliyetleri navluna yansıtıyor. Fiyatlar artıyor. Bu uluslararası bir sorun. Çözümü de uluslararası olacak. Burada ihmalden ya da tasarruftan konuşulur ki bu da doğru değil. Aden Körfezi’nde olduğu gibi Uluslararası Armatörler Birliği, BM devreye girerek bu güvenliği sağlamaları lazım” dedi.
DENİZCİLERİN YIPRANMA HAKKI, DENİZCİ BAŞBAKAN ve DENİZCİ BAKAN ZAMANINDA KALDIRILDI
TÜRDEF ve DEFAMED’in ortaklaşa düzenlediği webinarda denizcilerin yıpranma hakkı da masaya yatırıldı.
TÜRDEF Yönetim Kurulu Başkanı Erkan Dereli şunları söyledi: “Denizcilerin elinden bir hak alındı. 1949’dan beri uygulanmakta olan yıpranma hakkımız , 1 Ekim 2008’de kaldırıldı.
En büyük üzüntüm, denizci olduğunu beyan eden, denizci bir ailenin evladı olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve yine o dönemin bakanı, sonrası da başbakan olan, meslektaşımız, bir denizci Binali Yıldırım zamanında kaldırıldı ne yazık ki…”.
İçime sindiremiyorum
“Denizcilerin yıpranma hakkı, denizci bir Başbakan ve denizci bir Ulaştırma Bakanı zamanında kaldırıldı. Ben bunu bir türlü içime sindiremiyorum. Yıllardan beri bıkmadan, usanmadan, yılmadan mücadele ediyor, gayret gösteriyor ve gece-gündüz çalışıyorum. Denizcilerin ellerinden 1 Ekim 2008 de alınan yıpranma hakkının , tekrar verilmesi için, bu insanların da , Sayın Erdoğan’ ın ve Sayın Yıldırım’ n da , denizciler ve ailelerinin geleceği için vicdanen düşünmelerini istiyorum, arz ve talep ediyorum.
2008’den sonra hangi mesleklere yıpranma hakkı verildiği incelendiğinde görülecektir. Bugün 45 ayrı meslek kolunda yıpranma hakkı olduğunu görürsünüz. Yıpranma hakkı denizcilerin anasının ak sütü gibi helal bir haktır.
Ben inanıyorum ki, en kısa zamanda mutlaka Sayın Cumhurbaşkanımız ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu konuda gerekeni yapacaktır” dedi.
Sadece Türk bayrağında yetmez
ESKO Denizcilik Yönetim Kurulu Başkanı, Kapt. Erhan Esinduy : “Dünya ticaretinin çoğunluğu yabancı bayraklarda yapılıyor. Yabancı bayrakta yıpranmıyorum ama Türk bayrağında yıpranıyorum. Öncelikle bunu çözmemiz lazım.
Eğer, bir Türk vatandaşı ehliyeti gemi adamı ise nerede çalıştığının önemi yok. Yıpranacaksa her yerde yıpranacak. O zaman buna bir formül getirilmesi gerekiyor. Yoksa Türk bayrağında çalışınca, SGK’lı olunca armatör ekstra şu kadar ödesin, yıpranma payından faydalansın. Böyle bir şey yok. Zaten Türk bayrağında çalışan çok az insan var. Bu gemi adamının problemi. Nerede çalıştığıyla alakası olan bir şey değil” dedi.
Global çözüm bulmak imkansıza yakın
Esenyel Hukuk Bürosu sahibi Avukat Selçuk Esenyel: “Global bir çözüm bulmak kolay değil. Hatta imkansıza yakın. Çok zor bir meslekten bahsediyoruz. Covid-19 döneminde dahi ofisler kapandı ama gemiler durmadı. Yıpranma hakkı, denizciler hariç bir çok mesleğe de verilmiş durumda. Türk hukuk sisteminden bahsediyorum. Karada çalışanlarla karşılaştırılınca da denizde çalışanlara haksızlık oluyor. Diğer bayrakla kıyaslanınca bu sefer de onlara haksızlık oluyor. Mesleklere bakınca da denizciliğin de yıpranma payında olması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Tüm bayraklarda eşit hale gelmeli
İMEK DTO Meclis Başkanı Salih Zeki Çakır: “Bu bir küresel durum. İlave bir maliyetten söz ediliyor, rekabet ettiğimiz bayraklara karşı. Mesela, MLC eskiden yoktu. Tüm dünyada uygulanmaya başlandı. Bana göre bu IMO nezdinde tüm bayraklara eşit hale gelirse dezavantaj ortadan kalkar. Tüm armatörler aynı maliyetle karşılaşırsa, sorun da kendiliğinden çözümlenmiş olur. Türk armatör böyle bir maliyeti öder de, Panama, Marshall bayraklı gemilerin armatörleri ödemezse sürdürülebilir olmaz. MLC nasıl oturduysa bunun da küresel ölçekte çözülmesi gerekiyor. Önemli olan konu herkesin bunu uygulaması. Çalışanı mutlu olmayan bir işletmenin geleceği yoktur” dedi.