UZM.KLN.PSK. ESRA B. SÜNGÜ
Seçimlerimizin arkasında nedenler vardır. Bazen bu nedenlerin farkında oluruz bazen de bizi bilinçdışımız yönlendirir. Bir kadının gemi inşa sektörünü seçmesinin arkasında nasıl bir dinamik yatıyordur, iş hayatındaki tepki ve davranışları nasıldır, bunların ne kadarı farkında olarak yöneldiği tercihlerdir ya da ne kadarı bilinçdışının yönlendirmesidir? Tüm gece kafamda dönen sorular bunlardı.
Terapi süresi boyunca kafamda bir yol haritası olur. Danışanın tercihlerinin, davranışlarının arkasındaki nedensellikler üzerine düşünür, döngüleri anlamlandırmaya çalışırım. Tabii bu süreçte en doğru yanıtı danışanın kendisi verir. Ben yalnızca tercihlerinin arkasında keşfedemediği nedenler olabileceğini fark ettiririm. Bu nedenlerin erken çocukluk dönemiyle bağlantılı olabileceğini söyleyen, o zamanla bu zaman arasında köprü kuran kişiyimdir. Köprüde yürüyense danışanın kendisidir. İsmet Hanım, terapiye tercihlerini sorgulama döneminde başvurmuştu. Hayallerinden vazgeçmenin verdiği hüzün, ortaya öfke olarak çıkıyordu. O da birçok kişi gibi aslında üzüntüsünü fark etmiyor, kabul edemiyor ve yoğun öfke patlamaları yaşıyordu. Terapide birincil ve ikincil duygular vardır. İkincil duygular buz dağının görünen yüzüyken birincil duygular asıl duygulardır. Öfke çoğu zaman ikincil duygudur; arkada üzüntü, hayal kırıklığı, kaybetme, değersizlik, yetersizlik gibi duygular vardır ama bu duyguları hissetmek öfkeyi hissetmekten daha ağırdır. Bu nedenle ortaya çıkan duygu öfke olur. Yol haritamda ilk olarak öfkenin arkasındaki duyguyu bulmak vardı.
Oldukça başarılı bir akademik geçmişi olan, 35 yaşında bir kadın… Üniversite sınavında tek tercihi İTÜ gemi inşa mühendisliği olmuş ve okulu birincilikle bitirmiş. Tüm üniversite hayatı boyunca tek hayali tersane müdürlüğü yapmakmış. Ama şu an bir dizayn bürosunda şef olarak çalışıyormuş. Yol haritamdaki ikinci durak, o kadar istediği şeyden vazgeçme sebebini bulmak olmuştu hâliyle.
Hikâyesini dinlemek için heyecanlıydım, sanırım bu biraz da İsmet Hanım’ın duygusuydu. Çünkü tıpkı anne çocuk ilişkisinde annenin çocuğunun duygusunu otomatik olarak hissetmesi gibi, terapist de danışanının duygusunu hisseder. Beş çocuklu ailenin en son üyesiydi ve diğer dört kardeşi de kızdı. Evet, bu bilgi isminin İsmet olmasını açıklıyordu. Babası hep bir erkek çocuğu olmasını, kendi yolundan gitmesini, hatta yapamadığı tersane müdürlüğünü yapmasını istemiş. Babası 1960’lı yıllardaki siyasi olaylar yüzünden üniversiteyi bitirememiş; gemi teknikeri olarak çalışma hayatını tamamlamış ve hayallerini çocuğu üzerinden devam ettirmek istemiş. Ama hep kız çocuğu olmuş. Bu hayalinin gerçekleşemeyeceğini düşünmüş. Çünkü tersanecilik, tersane yöneticiliği onun zihnine de hep erkek işi olarak kodlanmış. Bu nedenle kızının oralarda olacağını hiç düşünmemiş. Ama İsmet Hanım, babasının yarım kalan hayalini tamamlamayı kendine misyon edinmiş. Her zaman babasına hayran bir kız çocuğu olarak büyümüş.
Terapi süreci zihnimde şekillenmeye başlamıştı. Ailenin tüm üyeleri başarı çıtasını oldukça yükseltmişti. Kardeşler içinde rekabet gelişimsel sürecin parçasıdır. Her insan yeterli, değerli olduğunu hissetme ihtiyacı duyar ve bunu ilk olarak ailede deneyimler. İsmet Hanım da anlaşılan babasının hayallerini gerçekleştirerek ailede özel bir yer edinme, kardeşleriyle kurduğu bilinçdışı rekabette birinci olma çabası içine girmişti. Ama yıllar sonra iş hayatında göreceği cinsiyetçiliği ilk olarak ailesinde, hatta hiç beklemediği babasında görmüştü. Babasına gemi inşa okumak istediğini söylediğinde aldığı tepkiye çok şaşırmıştı. “Kadın başına ne işin var tersanede.” Daha sonra bu sözü çok duyacak ve o hayalini kurduğu tersane müdürlüğünden bu sebeple vazgeçecekti. İsmet Hanım dediğini yapmış, babasını dinlememişti. Onu dinlerken ısrarcı ve kendinden emin biri diye not aldım. Sanırım, üzüntüsünün su yüzüne öfke olarak çıkması da bundandı. Birincil duyguların hangi ikincil duygularla ortaya çıkacağını bilinçdışı, kişinin yapısına göre belirler. Üzüntü bazen öfke olur bazen uykusuzluk, bazen iştah bazen iştahsızlık… İsmet Hanım’ın güçlü yapısı agresyondan besleniyordu ve doğal olarak öfkeyle ortaya çıkıyordu. Gerçek duygusu olan üzüntüyü yaşadıkça öfke patlamaları bitecekti. Ama bunun için öncelikle üzüntüyü hissetme kapasitesini artırmamız gerekecekti. Böylece yol haritama yeni bir durak daha ekledim.
Ama en çok üzüldüğü şey, kadın olduğu için yaşadığı mobinglere dayanamamış olmak ve kadınların daha fazla kabul gördüğü bir gemi inşa alanı olan dizayn tarafına geçmekti. Hayallerinden, babasının hayallerinden vazgeçmeyi kabullenemiyordu. Güçlü yapısından dolayı duygularını direkt olarak konuşmak ona kendini eksik hissettiriyordu. Oysa duygularımızı söze dökmek enerji boşalımı gibidir, iç dünyamızda rahatlama sağlar. Bazı zor duygularda kalabileceğimizi deneyimlemek, o duyguların zamanla hafiflediğini görmemizi sağlayarak onlardan kaçmamızı engeller. İsmet Hanım’ın da kendi duygularını yaşamaya ihtiyacı vardı. Seçtiği meslekle geçmişin köprülerini beraber kurmuştuk şimdi, o yolda yürüyordu. Tersane müdürlüğü gerçekten kendi hayali miydi yoksa babasının hayalini mi gerçekleştirmek istiyordu? Kendini erkek çoğunluğun olduğu yerde kabul ettirmek zorluydu; kendinden, kadın olmaktan, kadın gibi giyinmekten, hissetmekten, davranmaktan vazgeçmeden var olabilir miydi? Yol haritamdaki yeni sorularım bunlardı.
Bu hikayedeki tüm bilgiler, isimler hayal ürünüdür, gerçekle bağlantısı yoktur, kimseden esinlenilmemiştir.