ESRA ÖZGÜL
Denizcilik sektörünün en renkli simalarından biri de Feramuz Aşkın’dır. Gerek kurucuları arasında yer aldığı İlkfer Denizcilik’teki çalışmaları gerekse Gemi Makine ve İşletme Mühendisleri Odası başkanlığı göreviyle sektörün önde gelen simalarından biri olan Aşkın, çok yönlü yaşamıyla da her zaman dikkat çekmiştir.
Bu sayımızda Fermuz Aşkın, eşi Neşe Aşkın ve aslında gıyabında da olsa küçük kızları Serena Aşkın’dan bahsedeceğiz sayfalarımızda. Elbette bir de bu aileyi bir araya getiren tenis tutkusundan…
Zaten Feramuz ve Neşe Aşkın çiftinin yollarının kesişmesini sağlayan da bu tenis tutkusu.
Feramuz Aşkın, işi gibi hobilerini de tutkuyla yapan, her neyle uğraşırsa uğraşsın ciddiyetle ama keyifle yapan bir karakter. Tenis de bu özelliklerin ışığında yer tutmuş Feramuz Aşkın’ın hayatında. Daha net anlatmak gerekirse arkadaşlarla zevk için yapılan karşılaşmaların ötesine geçip turnuvalarla, resmi müsabakalarla renklenen bir hobi haline gelmiş. O, bu tutkusunu heyecanla sürdürürken, çok uzakta olmasa da farklı bir şehirde çalışıp orada yaşayan bir başkası daha merak salmış tenise. Kim miymiş bu kişi? Yazının girişinden de anlayacağınız gibi Neşe Aşkın ‒o zamanlar henüz Neşe Aşkın değil elbette.
Tekirdağ’da bir firmada pazarlama müdürlüğü yapan Neşe Aşkın, boş zamanlarını tenisle değerlendirmeye başlamış o dönemlerde. O da ciddiye almış bu hobisini ve kısa sürede onun için de bir tutkuya dönüşmüş tenis. Gel zaman git zaman, bu iki kişinin yolu bir tenis turnuvasında kesişmiş tamamen tesadüf eseri. İstanbul’da organize edilen bir amatör tenis turnuvasının iddialı katılımcılarından biriymiş Feramuz Aşkın. Neşe Hanım ise aynı turnuvada mücadele eden arkadaşlarını izlemek için gelmiş İstanbul’a.
Ancak Neşe Hanım’ın arkadaşlarının maçı pek de heyecanlı değilmiş anlaşılan, zira doğruca başka bir kortta almış soluğu: Daha heyecanlı bir karşılaşmanın oynandığı bir kortta… Bilin bakalım bu kortta kim mücadele ediyormuş? Evet, tabii ki Feramuz Aşkın. Her ikisi de dikkatle izlemişler birbirlerini. Her ikisi de diyorum, çünkü bir taraftan karşılaşmaya konsantre olan Fermazu Aşkın, diğer taraftan da Neşe Hanım’a küçük bakışlar atmayı ihmal etmemiş.
Ancak Neşe Hanım’ın arkadaşlarının maçı pek de heyecanlı değilmiş anlaşılan, zira doğruca başka bir kortta almış soluğu: Daha heyecanlı bir karşılaşmanın oynandığı bir kortta… Bilin bakalım bu kortta kim mücadele ediyormuş? Evet, tabii ki Feramuz Aşkın. Her ikisi de dikkatle izlemişler birbirlerini. Her ikisi de diyorum, çünkü bir taraftan karşılaşmaya konsantre olan Fermazu Aşkın, diğer taraftan da Neşe Hanım’a küçük bakışlar atmayı ihmal etmemiş.
Bu arada, bu konsantrasyon kaybından mıdır bilinmez, Feramuz Aşkın ufak bir sakatlık geçirmiş maç sırasında. Neyse ki önemli bir şey olmamış. Üstelik sakat sakat oynadığı maçı kazanmış. E, tabii Neşe Hanım’ın karşısında yenilmemek için gereken her şeyi de yapmış. Karşılaşmanın ardından, o küçük bakışmalar meyvesini vermiş.
Neşe Hanım’ın, iyi oyunu nedeniyle kort çıkışında Feramuz Bey’i tebrik etmesiyle laf lafı açmış, sohbet gelişmiş. Bir de kartvizit alışverişi olmuş sohbet sırasında. Feramuz Aşkın, normalde çantasının bir köşesine atıp unutacağı kartı nedense (!) saklamış ve ardından bir telefonla bugünlerin temeli atılmış.
Ancak Feramuz-Neşe Aşkın çiftinin tenis tutkusunun güzel mi güzel, hatta en güzel sonucu bununla sınırlı kalmamış. Bu tutkuyla başlayan aşkın asıl meyvesi küçük Serena olmuş. Çift, ilişkilerinin temelini atan tenis sevgisini, küçük kızlarına gelmiş geçmiş en başarılı kadın tenisçi olan Serena Williams’ın adını vererek selamlamışlar. Hatta küçük Serana, daha anne karnındayken, İngiltere’de dünyanın en iyi sekiz tenisçisini izleme fırsatını yakalayan anne babasıyla birlikte dolaylı da olsa o kortların havasını solumuş. Şimdilerdeyse, İstanbul’da kortlara çıkma sırasının kendine geleceği yaşlara ulaşmayı bekliyor.
Bakalım, küçük Serena tenis tutkusuyla yoğrulup filizlenen bir aşkın meyvesi olarak, isim annesi Serena Williams gibi başarılı bir tenisçi olacak mı?