Ocak ayında M/V Mozart gemisine düzenlenen saldırıda 15 Türk mürettebatın korsanlarca rehin alınması denizcilerin yıpranma payı hakkını yeniden gündeme getirdi. Zor şartlarda çalıştıklarını ve yapılan korsan saldırılarının bunun en büyük göstergesi olduğunu dile getiren denizciler, change.org sitesi üzerinden imza kampanyası başlattı.
Ekim 2008’de yürürlükten kaldırılan denizcilerin yıpranma payı tartışmaları devam ediyor. Ocak ayında korsanların saldırısına uğrayan Mozart gemisinden 15 Türk denizcinin kaçırılmasının ardından yeniden alevlenen tartışmalar son dönemde örgütlenme ve sesini idareye duyurma çabalarına dönüştü. Sosyal mecralarda #denizcileryıpranıyor, #YıpranmaPayımıGeriVer, gibi hastaglerle kampanyalar düzenleyen denizciler son olarak change.org üzerinden imza kampanyası başlattı.
28 Şubat tarihinde başlatılan kampanyanın muhatabı ise T.C. Cumhurbaşkanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Denizcilik Genel Müdürlüğü olarak görüntüleniyor.
Kısa sürede yoğun ilgi gören ve 2 binin üzerinde imza sayısına ulaşan kampanya metninde denizcilerin yaşadığı zorluklara dikkat çekilerek Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından da mesleğin zorluklarına ilişkin yapılan değerlendirmelere yer verildi.
Kampanyanın tam metninde ise şu ifadeler yer alıyor:
Yıpranma payı hakkının denizcilere geri kazandırılması konusu uzun yıllardır gündem konusu olmuştur. Konuyla alakalı çalışmalar yapılmış, yazılar yazılmış, resmi/yasal başvurular olmuş ancak olumlu bir sonuç alınamamıştır.
“Yıpranma payının’ TDK’deki kelime anlamı: 1.‘’Yıpratıcı işlerde çalışanların yaptıkları ağır ve tehlikeli işten dolayı fiilî hizmet yıllarına eklenen süre, fiilî hizmet zammı. 2.Taşınmaz malların aşınmalarına karşılık olarak yıllık kârdan ayrılan belirli pay, aşınma payı, amortisman.’’
“Kara çalışanlarından farklı olarak, çalışma şartları deniz çalışanlarının hem yaşamlarından çalmakta hem de meslek ömürlerini kısaltmaktadır’’ diyen Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) denizde çalışmanın büyük bir yorgunluk olduğunu, hatta bu yorgunluğu tükenmişlik, bitkinlik, aşırı biriken yorgunluk olarak da ifade etmektedir.
Denizcilik, dünyanın en zorlu çalışma şartlarının var olduğu meslek gruplarından biridir. Okyanusta karşılaşılan, neredeyse bina yüksekliğindeki dev dalgalar, gemi üzerindeki statik elektrik, tehlikeli yükler, çok kuvvetli fırtınalar, demir bir kutunun içinde geçirilen ayların getirdiği psikolojik yorgunluklar, aile hasreti vb. birçok etken bu meslek grubunun en önemli zorluklarını başında gelen etkenlerdir. Bu meslekte öyle zamanlar oluyor ki bir baba çocuğunun doğumuna şahit olamıyor, bir evlat anne ve babasının, sevdiklerinin ve akrabalarının cenazesine katılamıyor.
Bakıldığında, Türkiye’de halihazırda 45 meslek grubu “yıpranma payı” hakkına sahiptir. Bunlardan bazıları: Cam fabrika ve atölyelerinde çalışanlar (60 gün/yıl), itfaiye veya yangın söndürme işlerinde çalışanlar (60 gün/yıl), asit üretimi yapan yerlerde çalışanlar (90 ile 180 gün/yıl), su altında çalışanlar (60 gün/yıl), Basın Kartı Yönetmeliği’ne göre çalışan gazeteciler (90 gün/yıl).
Ancak, gemilerinde “asit” ve başka birçok tehlikeli yük taşıyan, “yangın önleme ve yangınla mücadele sertifikası” sahibi olan, pek çok farklı branşta muayene olup “gemi adamı olur sağlık raporu” almak ve sonra da her iki yılda bir çeşitli testlerden ve muayenelerden geçip “denizde çalışabilir” sağlık onayı almak zorunda olan… yaklaşık 135.000 faal Türk denizcisi, denizciliğin yıpratıcı bir meslek grubu olarak değerlendirilmemesi sebebiyle bu haktan istifade edememektedir.
Peki biz denizciler ne oluyor da yıpranıyoruz?
-Uçsuz bucaksız denizlerde ve okyanuslarda günlerce ve haftalarca seyir yapıyoruz, sanıldığı gibi gezerek değil çalışarak yaşıyoruz;
-Çalıştığımız gemide yaşanan bazı kazalar, taşınan bazı tehlikeli yüklerin teması ya da kontrollere ve bütün tedbirlere rağmen tehlikeli gazların solunması; biz denizcilerde kalıcı yaralar ve sağlıksal hasarlar bırakıyor. Gemiden indiğimizde de bu hasarlar hep bizimle kalıyor. Anlık değil uzun vadeli yıpranıyoruz;
-Bazı limanlarda ya da ülkelerin karasularında, siyasi anlaşmazlıklar sebebiyle tacizlere, saldırılara, baskılara ya da kısıtlanmalara maruz bırakılıyoruz;
-Yüreğimizde aylarca derin bir memleket, ana/baba, sevgili/eş, çocuk hasreti taşıyoruz. Mutlulukları da, hüzünleri de herkesten ayrı yaşıyoruz;
-Eve geri döndüğümüzde hiçbir şeyin aynı olmadığını görüyoruz hatta yeni büyümekte olan çocuklarımızın, neredeyse bizi tanımayan bakışları karşısında derin bir üzüntü yaşıyoruz ama belli etmiyoruz;
-Kumanyamızın bittiği zamanlarda, limana ya da ikmal noktalarına varana dek elde kalanlarla (yeri geldiğinde bisküvi, kraker, çay vs.) yetinmek zorunda kalıyoruz;
-Uzun süre dondurucularda muhafaza edilen, günlük olmayan ürünleri tüketiyor, çoğu zaman arıtılmış su içiyoruz;
-Kendi hayatımızı korumakla kalmıyor, mürettebatın da hayatının sorumluluğuyla hareket ediyoruz.
-Çoğu zaman, internetimiz/uydu telefonlarımız yeterli bağlantıyı sağlayamıyor ne ailelerimiz bizden ne de biz ailelerimizden haber alamıyoruz.
-Ülkemizi gururla temsil ederek dalgalandırdığımız ay yıldızlı bayrağımızı, zaman ve hava koşulları yüzünden yıprandığında yenisiyle değiştirebiliyoruz fakat yıpranan ruhlarımızı ve bedenlerimizi yenisiyle değiştiremiyoruz;
-Covid-19 döneminde insanlar evlerinden dışarı çıkamadığı için psikolojileri bozuldu, stres seviyeleri arttı ve başka sağlık problemleri de ortaya çıktı. Biz denizciler, aylarca demirden bir kutunun içinde yaşayıp, “bu periyodu” gemiye gittiğimiz her kontratta yaşıyoruz. En yoğun şartlarda bile gidecek, gezecek, nefes alacak bir yer bulamıyoruz.
Acı olan tarafı da yalnızca başımıza kötü şeyler geldiğinde fark ediliyor oluşumuz… Bu durumun adaletsiz oluşunun yanı sıra, verdiğimiz emek ve yaşadığımız tehlikelerin görülmediğini, duyulmadığını da derinden hissediyoruz…
Tüm bunlara rağmen, Türk denizcileri yasal düzenlemelere göre yıpranmamaktadır ya da yıpranıyor olarak kabul edilmemektedir. Daha önce, 3595 sayılı Kanun ile 20 Haziran 1987 tarihinde başlayan ve sosyal güvence kapsamında sağlanmış bulunan yıpranma hakları ve fiili hizmet süresi zammı, 1 Ekim 2008 tarihinde 5510 Sayılı Yasa’dan çıkarılmasıyla Türk denizcilerinden alınmıştır.
Biz bu denli ağır sorumluluk alırken, zor koşullarda hem çalışıp hem de yaşarken… Elimizden alınan “Yıpranma Payı” hakkımızın geri verilmesi vicdanen ve adalet açısından oldukça elzemdir. Buna dikkat çekmek ya da bunun doğru bir şekilde değerlendirilmesi için meslektaşlarımızı kaybetmemize ya da herhangi bir facia yaşanmasına gerek olmamalıdır. Biz Türk denizcileri, bütün zorluklara, tehlikelere ve tehditlere rağmen, gemimiz bizi terk etmeden gemimizi terk etmiyoruz; peki yasalar bizi neden terk ediyor?