GÜRKAN KARASEL
Bir sanat eserinin hikâyesi, üretildiği anın çok daha öncesine dayanır. Sanatçının yaşamı boyunca omzuna, yüreğine, ruhuna attığı yüklerin dışavurumudur aslında eser.
Yalnızca eser değil, aynı zamanda o duyguların aktarıldığı mecra da sanatçının benliğinde bir yer bulur kendine. Sanatçı ile mecra arasında bir bağ kurulur.
Türkan Olgaç ile ebru sanatı arasındaki bağ da 2009 yılında gün yüzüne çıkmış ‒kim bilir, bu bağın kuruluşu belki çok daha eskilere dayanıyordur. O dönem başlayan ebru macerası bugüne kadar sürmüş
Devlet Tiyatrosu sanatçısı Attila Olgaç ile evli ve bir kız çocuk annesi olan Türkan Olgaç, uzun yıllar basın ve halkla ilişkiler alanında reklam ajansları, dergi ve gazetelerde çalıştıktan sonra iç sesini dinleyip iş hayatına son vermiş. Ardından hobi olarak başladığı ebru sanatı zamanla bir tutkuya dönüşerek yaşamının ayrılmaz parçası haline gelmiş. Yalnızca kendine ait, kopyalanamaz, taklit edilemez bir eser yaratıp onu başkalarıyla paylaşmak Türkan Olgaç için tarifsiz bir mutluluğun kaynağı olmuş.
Olgaç’ın hobisi artık tüm hayatını kapsayan bir uğraşa dönüşürken yeni eserler de birbirini takip etmiş. Tam otuz üç sergiye katılmış sanatçı, 2009’dan bugüne kadar. Onlardan biri de Gaziantep Zeugma Sergi Salonunda düzenlenen sergi olmuş. Burada ayrıca birçok ebru sanatçısıyla birlikte ilginç bir rekora imza atmış Olgaç. Leyla ve Mesut Osmanlıoğlu çiftinin önderliğinde gerçekleştirilen bir etkinlikte yapılan ve Guinness rekorları arasına giren 76,42 metrekarelik ebru eserine o da katkı sunmuş. Ebru sanatının bir dünya kültür mirası olarak kabul edilmesi yönünde yoğun çaba gösteren Atilla Can Hoca ile birlikte UNESCO nezdinde yürüttükleri çalışmalar kabul görmüş ve bütün Türkiye’den toplanan ebru eserleri UNESCO’ya teslim edilmiş. Bunun sonucunda Paris’te Le Centre Cultural Anatolie de düzenlenen sergide Olgaç’ın eserleri de yer almış
Her yıl gerçekleştirilen Dünya Ebru Günleri’nde de çokça sergilemiş eserlerini Olgaç. Birçok eserini Prag, Dubai, Abu Dhabi, Paris, Oslo, Bükreş, Ausburg büyükelçiliklerine hediye ederek modern ebru sanatının tanıtımına katkıda bulunmuş. Sanatçı, özellikle Venedik’te yer aldığı sergilerden çok etkilenmiş. Kentin büyülü atmosferi içinde, ilk sergisini gerçekleştirdiği bir kilisede yüzyıllar öncesine ait bir yolculukta hissetmiş kendini. Bu sergiden döndüğünde mutlaka Venedik’le ilgili bir eser yapmalıyım diye düşünmüş ve deniz, gondollar, San Marco Meydanı bir rüya gibi gelip geçmiş gözlerinin önünden. Sonunda dalgalı ebru tekniğiyle yaptığı modern bir ebru çalışması çıkmış ortaya. Altın yaldız içinde akan bir deniz, sırlar ve denizden başlayıp sonsuzluğa giden bir gondol…
birçok eserine konu etmiş. Denizin mavisinde, güzel bir havada ufka uzanan dinginliğinde ebrunun huzurunu bulmuş her zaman. O yüzden “Mavi umudun adıdır,” diyor Olgaç. “Ebru teknesine serpilen her renk, özellikle de mavi sizi o umuda götürür.” Türkan Olgaç, suyun üzerinde dağılıp giden maviyle başka alemlere yolculuk etmiş her zaman. O mavi kimi zaman deniz olmuş, kimi zaman gökyüzü, kimi zaman dalgalar, tekneler ya da balıklar. Bu yolculukla beraber klasik ebrunun ötesine geçmiş Türkan Olgaç, modern dokunuşlarla yepyeni bir renk harmonisi yaratmayı başarmış. Ruhundan dökülenlerle dans eden mavilikler çıkmış ortaya. Yeni dalgalar çarparken kıyılarına, ebrunun sonsuz deryasına, denizin maviliklerine dalmış Türkan Olgaç.
Engin Mavinin Sonsuzluğunda, kağıt üzerine dalgalı ebru tekniği, 35×50 cm, 2019.