AYŞE OLCAY
Tarih 11 Eylül 2001… 1980’li yıllarda TRT spikerliğiyle başlayan meslek hayatımın 15 senesini geride bırakmak üzereydim. TRT’den başlayarak birçok özel kanalda haber spikerliği, haber ve ekonomi programcılığı yaptıktan sonra 1998 yılında kurulan BRT’de (Bayındır Radyo Televizyon) görev yapıyordum. O gün 16.00 haberlerini okuyacak arkadaşım rahatsızlanmıştı, onun yerine haberleri ben sunacaktım. Göreve başladığım günden itibaren dünyada ve Türkiye’de yaşanan iyi kötü bütün olaylarda, seçimlerde, cenazelerde, patlamalarda, doğal afetlerde canlı yayın yapmıştım. 1999 depremini yeni arkamızda bırakmış sayılırdık, çok uzun süreler canlı yayında kaldığım bir zaman dilimiydi. Saat 16.00’ya beş dakika kala stüdyoda yerimi almıştım, son hazırlık ve kontrolleri yapıyorduk. Stüdyoda kendi görüntüme son kez baktıktan sonra jenerik girdi ve haber yayınına başladık. İlk haberin VTR’si (görüntüleri) girdi yayına. Ancak haber daha bitmeden stüdyodaki monitörde İkiz Kuleleri gördüm. Birinden dumanlar çıkıyordu. Bu bir film galiba, neden bunu bana gösteriyor reji, diye geçirdim aklımdan. Az sonra dünyanın değiştiği güne tanıklık edeceğimi o an bilmiyordum. Sonrasında bir uçak diğer kuleye çarptı. İlk kuleye çarpan uçakla ikincisi arasında sadece 17 dakika vardı. Evet, artık dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…
Ben her zaman, rejiyle bağlantımı sağlayan kulaklık açık çalışırdım. Yani rejide bulunan yönetmen, editör, yönetmen yardımcısı kısacası bütün ekibin konuşmalarını dinler, haberleri de öyle okurdum. Bu durum kriz anlarında çok işe yarıyordu; evet, zordu ama ben yıllardır buna kendimi alıştırmıştım. “Arkadaşlar, hayırdır, şaka mı bu, neden bir film görüntüsü veriyorsunuz buraya?” dediğimde, gerçekten bir korku filminin içinde olduğumdan habersizdim. Ama az sonra Dış Haberler Editörümüz Ogün Yıldız’ın sesiyle kendime geldim. “Ayşe Abla bu bir film değil, gerçek” dedi. İşte o anda altı saatlik bir haber maratonunun içine girdiğimi bilmeden ekrana bakakaldım. Sonrasında haberler akmaya başladı.
Dış Haberler Editörümüz Ogün Yıldız, önünde açık olan CNN International, BBC, ABC gibi kanallardan aktarılanları anında çevirip kulağıma söylemeye başlamıştı. Haber editörümüz Hacer Alkan da tüm ajanslardan gelen bilgileri aktarıyordu, ama o dakikalarda olay çok sıcaktı ve bilgi akışı başlamamıştı. Amerika’daki kanallar adeta şok geçiriyordu, dilleri tutulmuştu spikerlerin. Bu arada dört uçağın kaçırılmış olduğu, iki uçağın ise havada olduğu bilgisi geldi. Bir taraftan camlardan atlayan insanları görüyordum, diğer taraftan aklım New York’ta yaşayan arkadaşlarımdaydı. Ama konuşmam, haber aktarmam gerekiyordu; o an tüm dünya ve Türkiye ekranlara kilitlenmişti. İşte burada, okumuş olduğunuz kitaplar, takip ettiğiniz dünya gündemi imdadınıza yetişiyor. Ogün bana bazı kanallarda olayın Taliban’la ilişkilendirildiği bilgisini verince, Taliban rejimi ve Usame Bin Ladin’le ilgili hafızamdaki bilgileri de aktarmaya başladım. Bir taraftan stüdyoya benim de görmem için farklı kanallardan gelen görüntüleri aktarıyorlardı; ben hem görüntüleri yorumluyor ve aktarıyordum hem de son 15 senede konuyla ilgili yaşanan ve bildiğim tüm bilgileri izleyicilerle paylaşıyordum. İkinci uçağın da kuleye çarpmasından kısa bir süre sonra açıklama yapan dönemin ABD Başkanı George W. Bush, olayı “terör saldırısı” olarak nitelendirdi.
Bu açıklamadan birkaç dakika sonra American Airlines’ın Washington- Los Angeles seferini yapan 77 sefer sayılı uçuşunu gerçekleştiren yolcu uçağı ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) batı tarafına girdi. Bütün bunlar canlı yayında gözümün önünde oluyordu, soğukkanlılığımı koruyarak yayına devam ettim. “Son uçak nerede acaba?” diye düşünüyordum -tabii bu arada hatırlatayım; durmadan konuşuyor, haberleri aktarıyor, olanları yorumluyordum. Hatta bazı canlı bağlantılar da yapmaya başlamıştık ki, son uçağın da düştüğü haberi geldi. Kaçırılan dördüncü uçağın da Pennsylvania Eyaleti’nde boş bir araziye düştüğü haberini aldık. Gelen bilgiler çeşitliydi… Uçağın, içindeki yolcuların diğer saldırılardan haberdar oldukları için saldırganları durdurmaya çalıştığı sırada çıkan arbede nedeniyle düştüğü öne sürülüyordu. Ancak uçağın diğer saldırıların ardından ABD Hava Kuvvetleri’ne ait jetler tarafından vurularak düşürüldüğü de daha sonra ortaya atılan iddialar arasında yer aldı. O an içimden “Artık yeter” diye bağırmak geldi…
İki saat sonra kulelerin ikisi de yıkılmıştı. Bir an içerdekileri düşündüm, tarifsiz bir acıydı yakınları için; sonra yeniden işime odaklandım. Evet, tarihe tanıklık ediyordum bir kez daha. Sonrasında haberler, bağlantılar, yeni gelen görüntüler facianın inanılmaz boyutunu ortaya koyuyordu. İkiz Kuleler’in dışında olan, faciadan kaçabilmiş insanlarla da konuştum, anlattıkları korkunçtu. Altı saat süresince sadece bir reklam arasında tuvalete gidebilmiştim. Çok zor ve çok yıpratıcı bir yayındı.
Gerçekten o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı, Saldırıların ardından ABD’de dış ve iç politikada bir dizi önemli değişiklik yürürlüğe sokuldu. İlk etapta ABD tarihinde ilk kez ülkenin hava sahası kapatıldı ve saldırılar sırasında havada olan yaklaşık 500 uçuş, kalkış noktasına geri döndürüldü ya da başka ülkelere yönlendirildi. Başkent Washington ve New York’ta kaçırılan uçaklarla düzenlenen saldırılarda 2 bin 977 kişi hayatını kaybetti. Ayrıca uçakları kaçıran 19 hava korsanı öldü.
Saldırılarda 6 binden fazla kişi yaralandı. Ben ise altı saatlik yayının sonunda tükenmiş bir halde suyumu yudumlarken, New York’ta yaşayan yakın arkadaşımla konuşuyordum. Herkes çok korkmuştu, ben de… O görüntüler ve yaptığım bu canlı yayın hafızamda derin izler bıraktı. Dünyada sivil havacılık kuralları dahil o tarihten itibaren her şey değişti.