Denizcilik camiasındakiler bilir, her ne hikmetse gemilerin başı genelde uzun bayram tatillerinden önce derde girer. Deniz hukuku avukatları için ise bu, performansta son noktayı deneyimlemektir aslında. Böyle zamanlarda saatlerle yarışılır, geminin tatil başlamadan önce seferine devam edebilmesi için bir koşturmaca başlar.
İşte yine o günlerden biri. On günlük bir bayram tatilinin iki gün öncesi. Gelen haber tam da bahsettiğime benzer bir koşturmacanın içine gireceğimi söylüyor. Ancak işin iç yüzü ortaya çıkmaya başladıkça, yalnızca zamanla yarışmak zorunda kalmayacağımı, aynı zamanda hayatım boyunca unutamayacağım bir anının içine dalmak üzere olduğumu da anlıyorum.
Hikâye, boş bir tankerin yükleme limanına gitmek üzere İstanbul Boğazı’na girişiyle başlıyor. Boğaz’ın sisli sabahlarından biri… Başlarda hiçbir sorun görünmüyor. Hatta tankerdekilere göre, sorun yaşandıktan sonra bile herhangi bir sorun görünmüyor!
Neden mi? Yanıtı hikâyemizde gizli!
Tankerimiz, bu sisli sabahta Boğaz’da yalnız değil. Diğer birçok tekne gibi irili ufaklı başka tekneler de Boğaz’ın sisli sularında seyrediyor. Ancak bu teknelerden biri diğerlerine göre biraz şanssız.
Yaşları 65-70 civarında olan İsviçre asıllı bir turist çift, romantik bulmuş olmalılar ki, bir tekne ile Boğaz gezisine çıkmaya karar vermiş. Büyük ihtimalle Boğaz’ın muhteşem güzelliği karşısında büyülenmiş durumdalar.
Fakat bu büyüleyici gezi beklenenden kısa sürüyor…
Tanker, Yeniköy açıklarında bizim romantik çiftin teknesine çarpıyor. Fakat çarpmayı hissetmiyor bile. Zira tekne küçük ve ahşap; radarda görünmüyor. Tanker çok büyük olduğundan, çarpmanın fiziken hissedilmesi de mümkün değil.
Çarpmadan 15 dakika sonra VHF’ten kaptan ile temas ediliyor ve bir tekneye çarptığı, demir atması gerektiği bildiriliyor. Kaptan İtalyan. Hayret içinde, böyle bir şey olmadığını söylüyor ama tabii talimatlar net. Gemi demir atıyor ve kaptan, mürettebatla birlikte geminin baş kısmına gidiyor.
Aşağı baktıklarında, geminin bulb’ının üzerinde can yelekleriyle oturan bizim çifti ve bir de bindikleri teknenin kaptanını görüyorlar. Anlaşılıyor ki küçük teknenin kaptanı, çarpmayı takiben turistlerle birlikte geminin bulb’ına tırmanmayı başarmış ve orada yaklaşık 15 dakika İstanbul Boğazı’nda seyahat etmiş.
Oradan düşselerdi neler olacağını hiçbirimiz düşünmek bile istemedik tabii! Tekne tamamen zayi olmuş ve batmış.
Geminin P&I Kulübü olaydan haberdar olduktan sonra bizleri avukat olarak görevlendirdi. İlk soruları, “Turistler Amerikalı mı?” oldu. İsviçreli olduklarını ilettiğimizde de ciddi bir rahatlama yaşadılar.
Tabii hemen gerekli araştırmaları yaptık. Liman Başkanlığı’nda ifadeleri alınırken tanker mürettebatına avukatları olarak eşlik ettik ve hukuki temsil sağladık.
Ama olayın inanılmazlığı oradaki görevlileri de şaşkına çevirmişti. İfadeleri alan memur, olayı bir türlü kabul etmek istemedi. Hatta “Doğru tercüme edemiyorsunuz bence, olmaz öyle şey” diyerek, İtalyan kaptandan ifadesinde söylediklerini çizmesini istedi.
Kaptanın, gemini bulb’ını ve üzerinde oturan üç tane çöp adamı çizdiği o anı meslek hayatım boyunca unutamadım.
Batan tekne, kaptan ile turistlerin yaşadıkları ve bir dizi hukuki sorun nedeniyle geminin seferden men edilmesi gündeme geldi tabii. Uzun görüşmelerle, geminin P&I Kulübü’nün teminat mektubu vermesi ile geminin seferine devam etmesini sağladık.
O iki turistin, hayatlarının sonuna kadar çocuklarına ve torunlarına anlatacakları inanılmaz bir hikâyeleri oldu. Tabii bizim de…