DORUK SAĞLAM
Her musibette bir hayır vardır derler…
Gerçekten de öyledir. İlk bakışta bize olumsuz gibi görünen kimi olayların, karşımıza beklemediğimiz iyi gelişmelerin sebepleri olarak çıktığını fark ederiz bir süre sonra.
Mısır’ın İskenderiye kentine doğru hiçbir zaman çıkılamayacak bir yolculuğun başlangıcı da böyle bir kişisel hikâyenin kırılma anı olur.
Altı aylık kontratla gemiye çıkan Ateş Karaca, bir aylık izninin ardından yeniden denize açılmak üzere artık günleri değil, dakikaları saymaktadır. Geminin hareket etmesi için tüm ikmal ve prosedürler tamamlanmıştır ve çıkış için pilot beklenmektedir. Geminin 3. kaptanı olan Karaca da kıç tarafta manevrayı takip etmek üzere hazırdır. İşte tam bu noktada, beklenmedik şekilde devreye bir mürettebat ve bir yağ varili girer. Sahi, işin içinde bir de kaynak kablosu vardır. Kablo, Karaca’nın hayatını değiştirecek olayları başlatmak için öylece beklemektedir rol arkadaşlarını. Mürettebat, 220 kilogramlık yağ varilini eğerek makine dairesine doğru yuvarlarken, Karaca’nın gözüne kaynak kablosu takılır. Kablonun varil üzerinden geçerken zarar görebileceği düşüncesiyle harekete geçer Karaca. İşte o ilk adım, belki de geleceğe atılan ilk adımdır.
Karaca, mürettebatın altından geçmesi için kabloyu kaldırırken varil bir anda ayağına düşüverir. Sonuç, ayak tarak kemiğinde kırık, bilekte çatlak ve iki aylık rapor olur. İşte bu yüzden yapılamaz hiçbir zaman İskenderiye yolculuğu; gemi için olmasa da Karaca için. Karaca’nın denizden kopup karaya çıkışının başlangıcı olur bu hikâye.
Devamını getirense yine ayağının kırılmasıyla sonuçlanan ambara düşme macerasıdır. Bardağı taşıran son damla da budur zaten. Gemide başına daha fazla musibet gelmeden karaya ayak basmaya karar verir Karaca.
Ancak denize açılanlar bilir, gemi, bir kere onunla haşır neşir olanın peşini kolay kolay bırakmaz, geleceği biçimlendirir. Karaca da genellikle have lift gemilerde çalışmış; kreynler, filikalar, mataforalarla ilgilenmiştir. Karada bulduğu iş de ‒doğal olarak‒ bu tür gemi donanımlarıyla ilgilenen safety firmalarında olacaktır. Öyle olur. Toplam yedi-sekiz ay süren karadaki ilk iş yeri tecrübesini dört buçuk yıl sürecek başka bir firma deneyimi takip eder. Karaca özellikle ikinci iş yerinde hem önemli tecrübeler edinir hem de yabancı dili sayesinde, çalıştığı iş yerinin yalnızca yerli firmalardan oluşan portföyünü yabancı müşterilerle zenginleştirir. Bu arada elbette güvene dayalı iş ilişkileri kurar.
Geçen yılların ardından Karaca için yeni bir karar verme zamanı gelmiştir. Daha ileriye gitmek gerekmektedir. Yeni bir macera, yeni deneyimler istemektedir Karaca. Sonunda istifa eder ve iş aramaya başlar. Ama onca sene çalıştığı iş yerinin rakibi olan bir firmaya geçmeye de gönlü razı olmamaktadır bir taraftan. İşte bu noktada, yaşanacak bir başka kırılma anını hazırlamak üzere bir telefon devralır rolü. Arayan İngiltere’den, eski çalıştığı firmanın bir müşterisidir. Karaca, işten ayrıldığını, firmayla görüşebileceklerini belirtir ama müşteri ısrarla onunla çalışmak istemektedir.
Ancak, Karaca ne bir yerde çalışmaktadır ne de kendine ait bir şirketi vardır. Karşı taraftan beklenmedik bir teklif gelir: “Sen şirketi aç, masraflar konusunda biz seni destekleriz.” Karaca şaşkın ama umutludur. Beş yıl önce denizden karaya çıkmasına neden olan o kötü olay, beklenmedik bir gelişmeyle bir anda bambaşka sonuç doğurmuştur. İngiliz müşteri yaklaşık 25 bin dolarlık proje için talep geçer ama Karaca’nın bu talebe yanıt verebilmesi için şirket kurulumunu yapması gerekmektedir.
O iş de Üsküdar’da oturduğu bir balıkçıda, bir Beşiktaş maçının özet görüntülerini izlerken hallolur. Karaca’nın aklına bir anda Beşiktaş Marine ismi gelir. Bu isme ait alan adının boşta olup olmadığını kontrol eder. Evet, isim boştadır ve Karaca altı dolarlık maliyetle bu alan adını alarak yeni şirketi için ilk adımını atar. Şirketi için bir de logo tasarlaması gerekmektedir Karaca’nın. O işi de bir Nuh’un Gemisi illüstrasyonuyla çözer. Artık, talebe karşılık vereceği maili gönderebilecektir. Gönderir de… Ve işi alır Karaca. Ancak aşılması gereken bir mesele daha vardır.
Müşteri ödemeyi vadeli yapacaktır ve proje için gerekli olan malzemelerin alınması gerekmektedir. Oysa ortada henüz ne resmi olarak bir firma ne de herhangi bir tedarikçide bir cari hesap vardır. Karaca, giderleri, eşinin kullandığı arabayı satarak karşılamayı düşünür. Ama yeni ofis kurma, şirket açılışı derken o para da suyunu çeker. Elinde kala kala 20 bin lira kalır Karaca’nın ve o parayla 25 bin dolarlık projeyi döndürmek zorundadır. Ancak bir sermayesi daha vardır: Sektörde kurduğu güven ilişkileri. Bu ilişkiler sayesinde yeni kurduğu şirkete cari hesap açan, güvenip mal veren firmalar olur. Öyle ki, ortada ne unvan ne vergi numarası ne de bir adres vardır; firmalar yalnızca fiş üzerine yazdıkları “Ateş Karaca” ismiyle mal temin ederler. Bu güvene Karaca da vefayla cevap verir, yıllar içinde bu tedarikçilerle çalışmayı hiçbir zaman bırakmaz. Sonunda mallar alınır, proje tamamlanır. Sıra, 45 günlük vadeyi ve ödemeyi beklemeye gelmiştir. Karaca için 45 gün altı ay gibi geçer adeta. Vadenin dolmadığını bile bile hesap kontrolüyle geçen günler birbirini izler ve sonunda ödeme yapılır. Karaca, ilk işi olarak tedarikçilere olan borcunu öder. Ardından da ofise birkaç eşya daha alır ve iş yerinde kendisine yardımcı olacak bir bir muhasebe çalışanı için İşkur’a başvurur.
Yalnız başına çıktığı yola küçük bir ofis ve tek çalışanla devam eden Ateş Karaca, bugün elli beş personel ve kurumsal bir yapıyla yoluna devam ediyor. Onun hikâyesi, içinde musibetten doğan hayrın ışıltısını taşıyor.