MUSTAFA SÜNGÜ
“Kahretsin! Yine mi?! Bu kaçıncı yahu!”
Dayanılmaz bir sesti. Üstelik nereden, kimden geldiği de hiç anlaşılmıyordu.
“Bu seferki kim acaba?”
Gecenin kim bilir kaçıncı horlamasıydı. Her seferinde farklı bir tonda horlamayla uyanıyordum uykumdan. Evet, keyifli bir iş gezisiydi… Ama bu… Bu gerçekten dayanılmazdı.
En iyisi, etraftaki tüm yastıkları ve dolayısıyla da o yastıklar üzerindeki tüm kafaları dürtmekti.
Bir dakika… Hikâyenin ortasından başladım anlatmaya. En baştan, denizcilik sektörü ve gemi inşayla tanışmamdan başlayayım en iyisi.
Gemi inşayla ilişkim üniversite yıllarımda kuruldu. Aydın’da doğup büyümüş biri olarak denizle bağlantım çok fazla yoktu. Her ne kadar Aydın’ın denize kıyısı olsa da ben Kuyucak’ta doğmuştum ve burası iç kesimlerde yer alıyordu. Lise yıllarının sonunda herkes gibi yoğun bir üniversite hazırlık süreci yaşadım ben de. Sonuçlar açıklandı ve aldığım puana göre tercihimi yaptım. Gemi inşa mühendisliği, kazanabileceğim bölümler arasında yer alıyordu. Yazdım ve kazandım.
İlçe Milli Eğitim Müdürü’müzün yaptığım bu tercih karşısında verdiği tepkiyi hiç unutmam. “Bu bölümü nereden buldun, kayık yapıp Menderes’te mi yüzdüreceksin?” demişti. Tabii, yıllar sonra yaptığımız gemilerin Norveç sularında yüzeceğini bilemezdi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde başlayan gemi inşa mühendisliği serüvenim, 2005 yılında bölümü fakülte birincisi olarak bitirmem ve iş hayatına atılmamla devam etti. Admarin’de dizayn mühendisliği, sonra armatör bir firmada tanker inşaları derken, 2009 yılında Norveçli firmalarla ilişkim başladı çalıştığım şirket dolayısıyla. O dönemden sonra yer aldığım projelerin neredeyse tamamı Norveç projeleri oldu.
Şansım Norveç’ten yana açılmıştı anlayacağınız. Ama henüz ben bile bilmiyordum bu ülkenin hayatımda bu denli büyük bir yer kaplayacağını. Birçok Norveç projesinde katkım oldu. Hatta iş için Norveç’e gittiğimde bindiğim feribotlara bakıp “Bunu biz yapmıştık” deme keyfini yaşadım defalarca. Bunun anlatılması zor ama çok keyifli bir duygu olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Norveçli bir tersaneye kabuk gemiler inşa eden bir firmada çalışmaya başlamıştım. Norse Grup’ta halen son derece başarılı bir ortaklık yürüttüğümüz Norveçli dostum Jon Thorvald Havardsen’le de bu proje sayesinde tanıştım. Sonra, yine Norveçli bir firmanın inşa ettiği projede enspektör olarak görev yaparken Ada Tersanesi ile ilişkilerim gelişti; tersane müdürlüğü pozisyonu için görüşmemiz oldu ve bana güvendiler. Ben de o güveni boşa çıkarmadım açıkçası. 29 yaşındaydım henüz. Karşımda sorumluluğu yüksek, planlama ve organizasyon gerektiren projeler vardı. Orada kurduğumuz ekiple beş yıl gibi bir sürede on kabuk gemi, iki anahtar teslim feribot yaptık.
Jon, 2013’te başka bir iş için yeniden Türkiye’ye geldi. Ama bu sefer aklında farklı planlar da vardı. Bu planlar doğrultusunda beraber yol almak istediğini söyledi. Karar vermek zor olmadı; Ada Tersanesi’nden izin isteyip işe soyunduk. Böylece birlikte Norse’yi kurduk. Şirketin isim babası (Eski Norveç dilinde ‘Viking’ demek) ortağım Jon’du. Hedeflerimiz, hayallerimiz büyüktü ama başlamak ve işi geliştirmek o kadar kolay olmadı. Zorlu, yoğun bir süreçten geçtik.
İşte şimdi, başta anlattığım bölüme gelebiliriz.
Karavandaydık. Ben, Jon, Norse Dizayn’da ortağımız Ilgaz Can Karadayı ve üretim müdürümüz Ahmet Çolak. Norse’nin kuruluşunun üzerinden az bir zaman geçmişti. Bu süre içinde birçok güzel projeye imza atmıştık ama gemi inşa gibi büyük işlere girmek zaman alıyordu.
Su ürünleri ve balıkçılık sektörüne hitap eden bir fuar için Norveç’e gitmiştik.
İyi ama neden karavandaydık?
Anlatayım…
Fuara katılmaya karar vermiştik ama o dönemde dar bir bütçeye sahiptik. Fuar harcamalarıyla ilgili olarak kılı kırk yararken otel rezervasyonu konusunda geç kalmıştık. Uygun maliyetli yerler dolmuştu. Alternatif olarak karavan kiralama fikri ortaya çıkmış ve biz de neden olmasın demiştik. Oslo’dan Jon aldı bizi karavanla. Oslo’dan Tronheim’ e gidişimiz, yaşadığım en güzel seyahatlerden biriydi. Karavan büyük özgürlük sağlamıştı. Fuarın düzenlendiği şehre gidene kadar yolda istediğimiz yerde mola vermiş, eğlenceli bir yolculuk geçirmiştik. Üstelik fuar alanına en yakın otel bir saat mesafedeyken, biz karavanımızı neredeyse fuar alanının yanına park etmiştik!
Karavanın avantajları bununla da sınırlı değildi. Otel ve ulaşım için kullanmayı düşündüğümüz bütçeyi potansiyel müşterilerle yemekler ve organizasyonlar gibi pazarlama faaliyetlerinde kullanabiliyorduk. Hatta, hatırlıyorum da, ben bu pazarlama işine fazlaca kafayı takmıştım. Gördüğüm herkesle iş konuşuyordum. Stantta iş konuşuyordum; organizasyon yapılıyor, telefondan sunum yapmaya çalışılıyordum; müşterilerle yemeğe çıkılıyor, sunum yapıyordum; o da yetmiyor yemekten sonra yine müşterilerle bir yerlere gidiliyor, ben yine sunum yapmaya çalışıyordum… Sonunda Ahmet Bey, “Abi adam zil zurna olmuş, seni dinlemiyor. İstersen anlatma artık” diye uyararak durdurmuştu beni.
O iş gezisi ve fuarın handikabı ise dört erkeğin aynı karavanda kalması olmuştu. Horlamalar birbiriyle yarışıyordu. Bir oradan, bir buradan gelen seslerle sabahı zor ediyorduk maalesef. İşte hikâyenin ortası bu karavan meselesine dayanıyor. Ama her hikâye gibi bu hikâyenin de bir başı bir de sonu var. Daha doğrusu sonu değil de akışı diyelim. Çünkü bu hikâye, siz bunları okurken de devam ediyor, hatta gelecekte de devam edecek.
Neyse…
O yıllarda kurduğumuz Norse, her yıl üstüne koyarak büyüdü ve büyümeye devam ediyor. Norse’nin ana şirketinin yanında grup şirketleri kurmaya başladık, güzel birlikteliklere imza attık. Grup çatısı altında yer alan Norse Dizayn gerek bizim projelerimizde gerekse bağımsız olarak dışarıya yaptığı işlerdeki başarılarıyla dikkat çekiyor. Norse Gemi İnşa, özellikle balık çiftlikleri için anahtar teslim servis botları inşa eden bir şirket. Norse Çelik ise ana şirket konumunda, hem kabuk gemi inşaları hem de büyük endüstriyel projeler yaptığımız lokomotif şirketimiz. Norse Grup, bugün hem Türkiye’de hem Avrupa’da, özellikle de Norveç’te bilinen bir marka haline geldi.
Geçtiğimiz yıl Norveç’e tamamen alüminyumdan inşa edilen ve elektrikle çalışan feribot inşasında önemli katkılar sağladık. Şu sıralar dünyanın ilk hidrojenle çalışan feribotunun inşa sürecini yürütüyoruz. Birini teslim ettik, ikincisini de kısa sürede denize indirmeyi planlıyoruz. İşte, o karavanın bizi getirdiği yer burası. Horlamalara da gülün dikeni diyelim artık…