BAŞAK ŞENGÜL
Uzun yıllara dayanan ekran tecrübesiyle birlikte, zaman zaman çeşitli STK ya da benzeri kuruluşların özel günlerinde takdim görevini de üstlendim meslek hayatım boyunca. Sağ olsunlar, onlar beni ekranlarda görüp çeşitli etkinliklerini sunmamı istedi, ben de bu organizasyonlarda yer almaktan her zaman mutluluk duydum.
Geçtiğimiz yıllar boyunca, özellikle 2012’den bu yana Skala Ajans’la birlikte, denizcilik sektöründeki etkinliklerde yer aldım. Bunlar arasında Gemi, Yat ve Hizmetleri İhracatçıları Birliği tarafından her yıl düzenlenen Gemi ve Yat Tasarım Yarışması ödül törenleri özel bir yere sahip oldu her zaman benim için. Bu törenlerde, tüm paydaşlarını bir arada görme fırsatı yakaladığım denizcilik sektörünün kadar farklı bir yapıya sahip olduğuna yakından tanıklık ettim. Gerçekten ilginç bir deneyim oldu her zaman, umarım öyle olmaya da devam eder.
Diğer taraftan, yıllar sonra o sektörde yerini alacak olan taze beyinlerin, gencecik öğrencilerin gözlerindeki ışıltıyı görme fırsatı yakaladım bu ödül törenlerinde. Gençlerin, emeklerinin karşılığını almış olmaktan duyduğu mutluluğu hissettim yakından. Ama sadece dereceye girenler değildi beni etkileyen; ödül kazanan ya da kazanamayan tüm öğrencilerin umut dolu bakışlarına şahit olmak her zaman tazeledi beni.
Sektörün bugününe ışık tutanlarla geleceğini adım adım kuracak olanları bir arada görmek, bir zaman makinesi hissi yarattı bende hep. Masalarında oturan takım elbiseli, kravatlı büyükler de bir zamanlar aynı heyecanlarla yola çıkıp bugünlere gelmişlerdi. Şimdi de sıra bugünün öğrencilerindeydi. Bir bayrak yarışı gibi… Bayrağı teslim edenlerle teslim alanların birbirlerine duydukları güven ve inancın tatlı bir rüzgâr gibi tüm salonu dolaştığını duyumsarsınız böyle zamanlarda. O rüzgârı hissettim her zaman Gemi ve Yat Tasarım Yarışması ödül törenlerinde.
Sektörün bugününe ışık tutanlarla geleceğini adım adım kuracak olanları bir arada görmek, bir zaman makinesi hissi yarattı bende hep. Masalarında oturan takım elbiseli, kravatlı büyükler de bir zamanlar aynı heyecanlarla yola çıkıp bugünlere gelmişlerdi. Şimdi de sıra bugünün öğrencilerindeydi. Bir bayrak yarışı gibi… Bayrağı teslim edenlerle teslim alanların birbirlerine duydukları güven ve inancın tatlı bir rüzgâr gibi tüm salonu dolaştığını duyumsarsınız böyle zamanlarda. O rüzgârı hissettim her zaman Gemi ve Yat Tasarım Yarışması ödül törenlerinde.
Denizcilik sektöründeki takdimlerim ödül törenleriyle sınırlı kalmadı. Zaman zaman gemilerin denize iniş törenlerini de sundum. O da başka bir hikâye. Orada da bambaşka bir heyecan var gördüğüm kadarıyla. Sanıyorum, emeğin fiziksel gerçekliğe dönüşmesinden kaynaklanan bir heyecan bu. Başta ortada olmayan bir şeyi aylar hatta belki yıllar süren bir çabayla, adım adım inşa etmek ve onu ağır ağır deryalara salmaktan kaynaklanan gururlu bir heyecan… O koca koca gemilerin kızakların üzerinden salına salına suya inişi, denize indirme törenlerinin en heyecanlı ve en etkileyici anlarıdır hiç kuşkusuz. Bir gemi denize inerken, işin içinde olan da olmayan da büyük bir heyecan duyar. Büyük olasılıkla her heyecanın içindeki dürtü farklıdır ama ortak nokta, tarifi olmayan bir duygulanma hâlidir. Bu organizasyonlardan biriyse anılarımda hâlâ tazeliğini korur. Yanlış hatırlamıyorsam tarih 3 Haziran 2016’ydı, organizasyonunu Skala Ajans’ın yaptığı gemi indirme töreninde sunum yapacaktım.
Tersanede tören için hazırlıklar yapılmıştı. Ben de aldığım bilgiler doğrultusunda hazırlıklarımı yapıp tersaneye doğru yola çıktım. Tören alanına giderken olağandışı herhangi bir olay beklemiyordum elbette. Klasik bir tören düzeni hayata geçecekti. Davetliler gelecek; takdimler, konuşmalar yapılacak ve o beklenen an gelip çattığında da gemi denize indirilecekti.
Aldığım bilgilerden biriyse geminin farklı bir yöntemle, balon tekniğiyle denize indirileceğiydi. Ben elbette bu teknik detayla ilgili derinlemesine bir bilgiye sahip değildim ama konuyu inceleyip ayrıntıları öğrendiğimde şaşırdığımı hatırlıyorum. Koskoca gemiyi balonların üzerine koyacaklar ve gemi o balonların üzerinden ağır ağır denize doğru hareket edecekti. İşin mühendislik kısmını bilmeyen, benim gibi biri için son derece şaşırtıcı bir yöntemdi bu elbette. Tamam, tabii ki “balon” denen şeyin çok sağlam bir materyal olduğunu tahmin ediyordum ama kesin olan bir şey vardı ki, bahsedilen, içi havayla doldurulmuş bir malzemeydi.
Neyse… Bir taraftan bunları düşünürken tersaneye vardım ve hiç beklemediğim bir telaşla karşılaştım. Daha doğrusu, telaştan çok bir şaşkınlık hâli vardı ortamda. Bu garipliğin nedeni sonradan anlaşıldı. Balonların üzerine konan gemi, ağır ağır denize inmesi gerekirken pek de ağır davranmamıştı. Bizim gemi kaçmış, denizdeki yerini çoktan almıştı!
Davetliler yavaş yavaş tören alanına gelmeye başladı. O saatten sonra törenin iptal edilmesi söz konusu olmazdı. Organizasyon planlandığı gibi yapıldı. Konuşmacılar arasında yer alan, zamanın Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan’ın yaptığı konuşma hâlen kulaklarımda: “Bizim kız düğünü bekleyememiş, akşamdan kaçmış kocaya. Allahtan fark ettik de getirdik, düğünü yapacağız” demişti. Yaklaşık sekiz yılda en az 20-30 tören sunmuşumdur ama bu kadar farklısı hiç yaşanmadı.
Böylece, inmiş bir gemi için indirme organizasyonu yapmış olduk.
Bu ilginç olay da denizcilik sektöründe yaşadığım en unutulmaz anı olarak hafızamdaki yerini aldı.