AV.NAZLI SELEK
Kızım Selen daha bebekti. Sanıyorum on aylık falan. Bir cuma sabahı, Bandırma’da bir gemiden kaçak yolcu ihbarı yapıldı. Kaçak yolcu, kaldığı kamaranın lumbozundan suya atlayıp kayıplara karışmıştı. Savcılık böyle durumlarda soruşturma başlatır. Nitekim bu olayda da öyle olmuştu. Savcı gemiyi tutmuş, seferine izin vermiyordu. Bize gelen talimat, Bandırma’ya gidip mürettebatın ifadeleri alınırken nezaret etmek ve daha sonra da gemiyi, hafta sonu orada tutulmasını önleyerek sefere çıkarmaktı. Cuma günleri gelen bu tür işler hep bir gerginlik yaratır, zira o geminin hafta sonu orada kalmaması gerekir. Seferin devamı bir hayat memat meselesidir. Telefonunuz susmaz, gemi hareket edene kadar üzerinizdeki baskı sizi yorar.
Hemen Bandırma’ya gittim ve önce gemiye çıkıp kaptanla olayın detaylarını görüştüm. Daha sonraysa savcıya gittim. Savcı, kaçak yolcunun şiddete maruz kalıp öldürüldüğünden ve sonra da denize atıldığından şüpheleniyordu. Kaçağa ölü veya diri ulaşılamamıştı ama bu ihtimali de göz ardı etmiyordu. Gemi Alman gemisi, kaptan da gayet basiretli bir gemi insanıydı. Savcıya durumun düşündüğü gibi olmadığını, gemilere kaçak yolcularla ilgili verilen talimatların net olduğunu, asla gemide çalıştırılmadıklarını ve kendilerine yemek temin edilerek en uygun limanda ülkelerine iade edildiklerini söyledim. Bunu bilen profesyonel kaçakların da genelde gemiden atlayarak şanslarını karada denediklerini anlattım.
Savcı, “Yine de bir inceleme yapalım, Sağlık İl Müdürlüğüne bir yazı yazayım, görevli bir doktor mürettebatı muayene edip vücutlarında darp ve yaralanma olup olmadığına baksın. Ona göre geminin seferine izin verebilirim” dedi.
Tabii bu çok iyi bir haberdi, zira en azından bir ilerleme kaydedebilecektik. Hemen ilgili yazıyı elden takipli olarak aldım ve Sağlık İl Müdürlüğü’ne gittim. Nöbetçi doktor, genç bir kadındı. Durumu ona anlattım ama aldığım yanıt pek umut verici değildi. “Hayatta olmaz, yirmi iki erkekle dolu bir gemiye kesinlikle çıkmam” dedi.
Ertesi gün tekrar gelmemi, gemiye erkek bir doktorla gitmemi önerdi. Bu söylediği, bana bahane gibi gelmişti. Bunu net bir şekilde hissettim ve gitmek istememesinin gerçek sebebini sordum. Doktor, “On aylık bir bebeğim var, ona gecikemem” dedi. Ben de kendisine, “Benim de on aylık bir bebeğim var İstanbul’da ve eğer siz bu işlemi yapmazsanız ben de eve gidemeyip burada kalmak zorunda kalacağım, lütfen birbirimize yardımcı olalım, ben de sizinle geleceğim gemiye” diye karşılık verdim. Kısa bir süre birbirimize baktık; gülümsedi ve “Tamam” dedi. Birlikte gemiye çıktık, bizim için hazırladıkları masanın başına oturduk. Tutanaklar önümüzde duruyordu. Yirmi iki adam sırayla önümüze geliyor, tişörtlerini çıkarıp kendi etraflarında bir tur dönüyor, bizden onay aldıktan sonra da gidiyorlardı. Üst gövdelerinde bir darp ve yara izi yoksa Doktor Hanım bana söylüyor, ben de ona göre tutanakları tutuyordum. Mürettebat için de komik bir deneyimdi tabii. Gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Mürettebat Allah’tan temiz çıktı. Gemiden indik, tutanakları savcıya götürdüm ve geminin hareket edebileceğine dair yazıyı alıp koşarak Liman Başkanlığına ilettim. Mesai saati bitmeden, geminin seferden men hâlini kaldırmayı başarmıştım.
Böylece Doktor da ben de evde bizleri bekleyen çocuklarımıza kavuşmuştuk. Kadın dayanışması her zaman ve her yerde sonuç verir. Meslek hayatım boyunca bunu hep düstur edindim. Beni hiç yanıltmadı. İstisnalar yok mu, tabii ki var ama ne demişler; istisnalar kaideyi bozmaz. Sevgiyle kalın.