Cem Melikoğlu
İnsanın ulaştığı nokta yürüdüğü yolda belirleniyor. O yolun her anı, bir taraftan hayatın akışı içinde vardığınız küçük durakçıklarken, diğer taraftan da geleceği kuran yapı taşları oluyor.
Benim meslek yolculuğum boyunca sektörde ulaştığım en gurur verici ve özel görevse Türk Loydu Yönetim Kurulu Başkanlığı hiç kuşkusuz. Geçen ağustos ayında gerçekleştirilen 64. Olağan Genel Kurul’da üyelerimizin teveccüh göstererek beni ve ekip arkadaşlarımı bir kez daha yönetime seçmesi bu gururu daha da katladı. Buradan tüm genel kurul üyelerimize özellikle teşekkür etmek istiyorum. Herkes gibi ben de mesleki yolumun güzergâhını belirlemeye çalışırken farklı farklı duraklardan geçtim. Okul yılları, ilk iş deneyimi, dertler, mutluluklar, başarılar…
Meslek hayatı dendiğinde akla genellikle ilk iş deneyimiyle başlayan süreç gelir. Ancak ben tam olarak öyle görmüyorum. Üniversite sürecini de size kattıkları; olaylara çok yönlu bakabilme becerinizi geliştirmesi, mesleki yaklaşımınızı oluşturacak temellerin atıldığı dönem olması bakımından mesleğe giriş olarak nitelendirebiliriz pekala. Üniversite eğitiminin en önemli kazancıysa çok yönlü gelişime olanak sağlaması. Benim için de böyle bir dönem üniversite.
İstanbul Teknik Üniversitesi’ne 1983 yılında girdim. Sektörün yakından tanıdığı Hakan Akyıldız, Ferhat Acuner, İnci Gündüz, Şebnem Hoca gibi isimlerle aynı dönemde okuduk. Oldukça keyifli bir dönemdi aslında. Hobi olarak müzik yapıyorduk arkadaşlarla birlikte. Dört kişiden oluşan, “4. Boyut” adlı bir müzik grubumuz vardı. 1985 yılında bir konser verdik okulda. Sonraları okulla beraber müziği yürütmek zor olduğu için bıraktık müziği. Kendi kendime öğrenmiştim gitar çalmayı. Ünlu gitarist Önder Foçan komşumuzdu, iyi bir caz gitaristiydi kendisi. Ondan da yardım aldım biraz, öğrendiklerimi de evde tekrar ederek geliştirdim. O yıllarda alet edevat bulmak da çok kolay değildi tabii. Benim de ailem öyle varlıklı olmadığından zorlu olmuştu. Babam memurdu, annemi de erken yaşta kaybettim. Çok şükür bu günlere kadar geldik.
Üniversitede okurken üçüncü sınıftan itibaren piyasadan iş almaya başladım. Tuzla’ya geldim gittim defalarca. Sefer Usta vardı, Sefer Yıldırım ‒Ses Yat‒ onunla tanıştım; onun bazı çizimlerini ve hesaplamalarını yapıyordum. Öğrenciyken piyasaya girmiştim yani. Hatta Türk Loydu onaylı bir yat yapmıştık, tabii ben mezun olmadığım için mühendis imzalarını başkasına attırmıştık. Türk Loydu o yıllarda Tophane’deydi. Yıllar sonra yönetim kurulu başkanlığını yapacağım kurumla tanışıklığım bu şekilde başladı. Çok hoşuma gitmişti; kurallar, düzenler, çok da alışık olmadığımız bir yapı… Bende bir iz bırakmıştı Türk Loydu; ilerisi için hedeflerim arasında yerini almıştı (İşte, geleceği kuran bir yapı taşı!).
Sonra, 1989 yılıyla birlikte askerlik dönemi de gelip çattı. Aynı yıl Irak Savaşı çıkmış ve yat piyasası tamamen durmuştu. Vatani görevin ardından o durgunlukla boğuşmak zorunda kaldım herkes gibi. Bir taraftan gelecek kaygısı, diğer taraftan evlilik planları… Acil bir şekilde iş bulmam gerekiyordu. Gazete ilanıyla petrol sektörüne başvurdum. Madeni yağ ve petrol işi yapan Mobil firması, satış ve sahada kullanmak üzere on tane mühendis alacaktı. Beni beğenmişler, güzel de bir teklif yaptılar; altıma araba vs. Toplantıda madeni yağ kısmına teknik mühendis olarak alınacağım söylendi. “Tüm ülkeyi gezeceksin, fabrikalara gireceksin” dediler.
Tereddütlerimi dile getirdim. “Ben gemi mühendisiyim, yağlama konusuyla ilgili fazla bilgim yok.”
“Merak etme, biz seni eğitim programına alıp eğiteceğiz” dediler.
Gerçekten de sıkı bir eğitimden geçirdiler. Kendimi bir anda enerji sektörünün içinde buldum. Yirmi bir yıl bu sektörde görev yaptım. Avrupa, Afrika ve Ortadoğu koordinatörlüğü görevine kadar da yükseldim. Orada çok şeyler öğrendim. Teknik mühendis olduğum dönemde pek çok fabrikaya girdim, çok sayıda sektörün üretim hattına dair bilgi edindim. Ama Gemi Mühendisleri Odası’yla ilişkimi hiç koparmadım, orası benim evim gibiydi. Gemi mühendisi olmaktan dolayı çok gurur duydum her zaman. Çünkü gemi mühendisleri her konuda bilgi sahibi, analitik düşünebilen insanlardır. Oda toplantılarına da elimden geldiği ölçüde iştirak ettim.
Tam da bu sırada, en başta bahsettiğim çok yönlülük meselesi bir kez daha çıktı karşıma. İlginç bir şekilde, kendimi Açık Radyo’da program yapımcısı olarak buldum. Bir arkadaşım vardı, ona program yapım teklifi gelmiş, beraber yapmak istedi programı. Petrol sektöründe sağlık, emniyet, çevre ve güvenlik alanında bilgim olduğundan ve program formatı da buna uygun olduğundan arkadaşım beni de davet etti. 2011 yılında bir sene boyunca her hafta radyo programı yaptık.
Her hafta farklı konuklarımız oluyordu, dinleyici kitlemiz oluşmuştu ama zordu. Misafiriniz aksıyor, geç geliyor, onları idare ediyorsunuz vs. Zor ama keyifliydi. Şimdi düşündüğümde özlediğimi hissediyorum bazen. Kim bilir, belki ileride yine benzer işler yapma fırsatım olur. İş hayatı da devam ediyordu elbette. Bütün bunlar olurken Petrol Ofisi’nden bir teklif alıp oraya geçtim. Orada da üç yıl kadar çalıştıktan sonra Ankara dönemi başladı. Azerbaycan’dan Avrupa’ya giden doğalgaz boru hattı projesi TANAP’a direktör arıyorlardı. Türkiye’nin enerji bağımlılığı açısından önemli bir projeydi. Düşünün, Avrupa’ya giden gazın vanası sizde olacak… Ben de bu tür bir projede yer almaktan gurur duyarak projede görev aldım.
Orada görev yaparken Gemi Mühendisleri Odası’ndan arkadaşlar aradı, “Türk Loydu yönetim kurulu için aday arıyoruz, sen de aday olur musun?” dediler. Şaşırmıştım tabii. Olurdu, olmazdı derken durumu TANAP’a bildirdim; memnuniyetle karşıladılar, “Böyle bir kurumun yönetiminde olmandan mutlu oluruz” diyerek destek verdiler. Başta bu görevin beni zorlamayacağını düşündüm. Yönetim kurulu üyesi olarak ayda bir toplantılara gidip gelir, elimden geleni yaparım düşüncesiyle teklifi kabul ettim.
Ancak bu durak beklenmedik bir sürpriz yaptı bana. Hayatta sizin belirleyemeyeceğiniz faktörlere nadide bir örnek olarak karşıma dikildi! Genel kurulda asıl seçilmesi gereken arkadaşlar oy alamamış, bense en yüksek oyu (61 oy) alarak yönetime girmiştim. Hesaplar şaşmıştı tabii. Çevremdekiler “Sen başkan ol” dediler. Ben daha olayın şaşkınlığını üzerimden atamadan, kendimi Türk Loydu Yönetim Kurulu Başkanı olarak buldum. İşte bu durak, hayatımda yeni düzenlemeler yapmamı gerektiriyordu. Görevimi layıkıyla yapmalıydım. Ankara’daki işle ikisini bir arada götürmem pek mümkün görünmüyordu. TANAP mı, Türk Loydu mu? Arada kalmıştım ama vicdanım “Türk Loydu” diyordu. Sonunda oradaki idarecilerimin de anlayışıyla TANAP’tan ayrılıp Türk Loydu’na geçtim. Zaten oradaki çalışmalarımın önemli bir kısmını halletmiş, arkamda hazır bir sistem bırakmıştım. Hatta o proje bu sistematik yapı sayesinde planlanandan bir yıl önce bitti.
Sonuçta, bir üniversite öğrencisiyken hedef olarak belirlediğim Türk Loyduna, yıllar sonra yönetim kurulu başkanı olarak girmiştim. Kurum hak ettiği büyüklüğe henüz ulaşmamıştı o zaman. Ancak iyi yönetilerek, iyi projeler ve hedeflerle dünya çapında bir yapıya dönüşmemesi için hiçbir sebep yoktu. Var gücümle bunun için mücadele ediyorum beş yıldır. Başarılı olup olmadığım benim takdirimde değil elbette. Ancak son genel kurulda yeniden göreve getirilmiş olmamın bu konuda içimi ferahlattığı bir gerçek. Tekrar başa dönersek; Türk Loydu benim hem durağım hem yolum oldu diyebilirim. Herkesin yolunun ve ufkunun açık olması dileğiyle.
AYRINTILAR
Tuttuğum takım: Galatasaray. (Aynı zamanda kongre üyesiyim.)
En sevdiğim yemek Karnıyarık ve pilav.
Yaz tatili mi, kış tatili mi? Kış tatili de güzel ama yaz tatili diyorum ben.
Issız bir adaya düşsem yanıma alacağım üç şey? Issız bir adada en zor şey yalnız kalmak, yanıma bir arkadaş isterdim.