Uzun Hafız Sokak’ta misket oynayan altı yaşındaki Cemal, yaklaşan yağmur gelmeden son atışını yapmaya hazırlanıyordu. Birkaç dakika önce göğü yırtan sesin ardından gelen şimşek, kahverengi cumbalı ahşap evin altında oynayan küçük çocuğu ziyadesiyle korkutmuştu. Cemal, haylaz bir çocuk olmasına rağmen bir de ıslanıp annesinden daha büyük azar işitmemek için yağmur yağmadan önce eve dönmesi gerektiğini biliyordu. Sol eline aldığı gaflik1 ile tumbaya2 atış yaparken, profesyonel bir keskin nişancı adaptasyonu sergiliyordu. Yüreğinden eksik olmayan umudu sürekli besleyen bu yuvarlak ve renkli camlar, Cemal’in ideallerinin de ne kadar renkli olduğunu kanıtlıyordu. Mavili kırmızılı gafliğini başaltına yuvarlayıp dört çocuğun dizdiği on altı misketi cebine indirmeyi hesap ederken kuru gürültü bir şimşek çakınca, Cemal düzgün atış yapamamıştı. Yağmur serpiştirince tüm çocuklar bilyelerini alıp evlerine koşturmuştu ama zarif Şehr-i İstanbul’un üzerindeki kara bulutlar sadece yağmuru getirmemişti.
diğer tarafında, Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda on dört gün önce, 30 Ekim’de Bahriye Nazırı Rauf Orbay eli titreyerek bir mütareke imzalamıştı. Mağrur İtilaf Devletleri adına İngiliz Amiral Sir Arthur Gouch Calthorpe’un taraf olduğu antlaşma ile dört yıl üç ay on üç gün süren ve günde ortalama altı bin kişinin öldüğü (toplamda otuz sekiz milyon kişi) dünya savaşı biterken, üç kıtada altı yüz yılı aşkın hüküm süren bir imparatorluğun da sonlandığı kesinleşiyordu. Cemal’in babası Yeldeğirmeni İlk Mektep muallimlerinden Mükremin Bey’in, 1911 yılındaki Balkan Savaşı’nda sol kolunu ve sol ayağını kaybeden istihkamcı Baki Bey’in kırtasiye dükkanından aldığı saatli maarif takvimi3; Yunanistan’ın Agamemnon zırhlısında atılan imzalardan on dört gün sonrayı, yani 13 Kasım 1918 gününü gösteriyordu. Hafif yağmurlu 13 Kasım 1918 günü, Birinci Dünya Savaşı’nı yenik tamamlayan Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti işgal ile tanışıyordu.
Sadrazam Ahmet İzzet: “Sizinle istişareye ihtiyacım var”
Bağdat’ı geri alması için kurulan Yıldırım Ordular Grubu’nun komutanlığını 31 Ekim 1918’de Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’nın talimatıyla Otto Liman von Sanders’den devralan Mustafa Kemal Paşa’nın bu görevi sadece sekiz gün sürmüştü. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, 7 Kasım’da Yıldırım Orduları Grubu’nu kaldırdığını ve Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırdığını beyan ettiği telgrafı çekmişti.
“Zat’ı devletleri bir an evvel İstanbul’a teşrif buyurmalısınız. Sizinle istişareye ihtiyacım var”
Mustafa Kemal, işgal edilen bir toprak parçasından yepyeni bir ulus yaratma fikriyle çıktığı tren yolculuğunu tamamlayamadan, Ahmet İzzet Paşa sadrazamlıktan istifa etmişti. Mavi gözlü devin Adana’dan bindiği tren 13 Kasım’da Haydarpaşa Garı’na girdiğinde Cemal, Nurbanu Hanım’ın dizlerinin dibindeydi. Hem yağmur da atıştırmış ve bitmişti. Afacan çocuk, gaflik bilyesini sol elinden sağ eline ovuşturarak alırken Nurbanu Hanım’dan tekrar sokağa çıkmak için izin almıştı bile. “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk’un”4 majestelerinin gemileri HMS Ajax ve HMS Raimillies’in aralarında olduğu elli beş savaş gemisi de aynı sabah varmıştı İstanbul’a. Tarih, 13 Kasım 1918’i, Yeldeğirmeni’nin yokuşlu sokaklarında misket oynayan Cemal’in gafliğiyle yaptığı başaltı atışıyla hatırlamayacaktı. Evren başka bir sürpriz yapmıştı insanlık tarihine. Mirliva5 Mustafa Kemal, elli dört saatlik tren yolculuğunda planladığı kurtuluş mücadelesini kurguluyordu aynı gün. Evren, Türk yurdunu işgale gelen emperyalistlerle işgali reddedecek mavi gözlü devi aynı gün buluşturuyordu İstanbul’da. Mirliva Mustafa Kemal, Fransız işgal kuvvetlerinin sitimli teknesi Enterprise ile Pera Palas’taki odasına yerleşmek için hareket ettiğinde acelesi yoktu. Zaten başkente gelerek hata ettiğini düşünüyor, bir an önce Anadolu’ya geçmek için fırsat kolluyordu. Kibirli armadanın elli beş savaş makinesinin namluları kadim medeniyet üzerine çevriliyken, Yunan Averof gemisinin dumanı yirmi iki metrelik küçük bir sitimli tekne olan Enterprise’ın dumanıyla birleşiyordu. 1911 yılında yüzbaşıyken, Selanik’te Mülazım-ı Evvel (üsteğmen) Lofçalı İsmail aracılığıyla tanıştığı Cevad Abbas vardı yanında. Çanakkale’deki Anafartalar cephesinden beri onunlaydı. İdealist bir askerdi ama lideri gibi soğukkanlı değildi. Şehr-i İstanbul’un içinden geçen Boğaziçi’nin ortasına geldiklerinde çelik yığınının arasında kalakalmışlardı. Cevad Abbas’ın gözlerinden iki damla yaş dökülüyordu o anlarda. Sarıyer’den esen poyraz kendini hissettirirken, yakasını kaldırmadığı kalın paltosunun cebinden ellerini çıkardı Mirliva Mustafa Kemal. Altı ülkenin bayrağını pruvalarında dalgalandıran savaş makinelerinin tam ortasındayken Mirliva Mustafa Kemal’in ağzından iki cümle döküldü: Ağlama Çocuk… GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER.
Tam o sırada afacan Cemal’in sağ elinin başparmağından çıkan gaflik, tumbanın en başındaki bilyeye isabet oldu Haydarpaşa’nın yokuşlu sokağında.
1 Gaflik: Parmaklara tam oturan ya da uğurlu misket.
2 Tumba: Dikine dizilen bir dizi misket oyunu
3 https://www.dunyabulteni.net/kultur-sanat/saatlimaarif-
takvimi-ve-ece-ajandasinin-sahibi-aileninhikayesi-
h395840.html
4 Birleşik Krallık, İngiltere.
5Tuğgeneral
Not: Kasım 2016’da Tuzla’nın ıssız koyuna terk edildikten sonra bulunarak restore edilen Kartal (eski adı Enterprise) istimbotun hikâyesi yakında
Gökhan Karakaş’ın kaleminden kitap olacak.