CEM HÜROĞLU
Bazen günlük koşturmacanın karmaşasından sıyrılıp, oturduğum yerden şöyle bir etrafıma bakıyorum. Bir ofis… Dışarıdan baktığınızda herhangi bir ofis gibi gelebilir size. Ama içeride olunca öyle görünmüyor. Sonra kalkıyorum, aşağı inip üretim alanlarına bakıyorum. Makineler işliyor tıkır tıkır. İnsanlar alın teri döküyor.
Data Hidrolik’e bakıyorum aslında. Geçen yıllara, alınan yola… Babamla amcamın büyük mücadelelerle kurup büyüttüğü ve bizim ikinci kuşak olarak elimizden geldiğince üstüne değer kattığımız Data Hidrolik’e…
Bir hikâye geliyor aklıma. Sene 1985’ti yanılmıyorsam. Küçük bir çocuktum o zaman. Ortaokul çağlarımdı sanırım. Sektör Tuzla’ya tam anlamıyla taşınmamıştı henüz. Data Hidrolik, Yenibosna’da balıkçılık sektörüne çalışıyordu ağırlıklı olarak… Biz de Büyükdere tarafında oturuyorduk. Bir gün zil çaldı arka arkaya. Babam iş yerinde, biz annem ve kardeşimle evdeyiz. Ne olduğunu anlamadan biri bağırdı aşağıdan.
“Yenge, bombayı bıraktım buraya.”
Bomba mı? Annemi bir telaştır aldı bomba lafını duyunca. Evin içinde bir koşturmaca. Meğer gelen, “pompa” bırakmış aşağıya tamir için. Ertesi gün babam alıp götürmüştü pompayı atölyeye. Ama o “bomba” lafı uzun süre espri konusu olmuştu evde.
Data Hidrolik’in bugün ulaştığı başarının altında yatan temeller hakkında ipucu veriyor aslında bu olay. Her ne kadar o zamanlar adına “müşteri memnuniyeti” denmese de, müşteriyi memnun etmek için gece gündüz demeden, atölye ev demeden işin peşinde koşardı babam da amcam da. Gün oldu pompalar eve geldi tamir için, gün oldu babam eve gelmedi elindeki işi yetiştirebilmek için.
Daha o zamanlar anlamıştım bu meselenin ne kadar önemli olduğunu. Sonraki yıllarda Data Hidrolik’le ilişkim biraz uzaktan oldu. Üniversite yılları başladı her şeyden önce. Yıldız Teknik Üniversitesinde Makine Mühendisliği okudum, üstüne de İstanbul Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler yüksek lisansı yaptım.
Eğitimin ardından askerliği de aradan çıkardıktan sonra, sıra geldi iş hayatına. Data Hidrolik orada duruyordu ama benim tercihim başka işler yapmaktı. Açıkçası babam da dışarıda tecrübe kazanmam konusunda istekli görünüyordu. Bir otomotiv firmasında işe girdim. Bölge satış şefliği görevini yürüttüm bir buçuk yıl kadar. İstediğim tecrübeyi de kazandım bu sırada.
Derken 2001 krizi… İşten çıkarmalar vs… Zaten artık aile şirketimizde çalışma isteği de oluşmuştu içimde. İşin sevdiğim tarafı satış pazarlama, şirketin dışa bakan tarafıydı. “Ben bu işi yapmak istiyorum” diyerek şirkete geldim ve o günden bu yana şirketin yurtdışı ağırlıklı satış ve pazarlama tarafıyla uğraşıyorum.
Ama yıllar önce eve gelen “bomba” ve hangi şartta olursa olsun hizmetin aksamaması, müşterinin memnun edilmesi meselesi hep aklımda kaldı. Data Hidrolik de yılları bu şiarla arkasında bırakmıştı zaten. Elbette giderek profesyonelleşen sektörün koşulları çok değişti. İletişim sistemleri gelişti, dünya küçüldü; Data Hidrolik, ürünlerini dünyanın dört bir yanına gönderen bir şirket haline geldi yıllar içinde. Ama “müşteriyi her koşulda” memnun etme ilkesi hiç değişmedi.
Önemli bir farkla. Sarıyer-Büyükdere hattı biraz genişlemişti artık. Türkiye’den Çin’e, Amerika’ya kadar uzanan, 22 ülkede temsilciliği olan, direkt satışlarla birlikte 40’a yakın ülkeye ulaşan bir Data Hidrolik var artık. Dolayısıyla müşteri memnuniyetinin sınırları ortadan kalkmış durumda.
Artık “pompalar” buraya gelmiyor, biz gidiyoruz dünyanın dört bir yanına. Tüm çalışmalarımızda çözüm odaklı bir yaklaşım sergiliyoruz ve şimdiye kadar çözemediğimiz bir sorun olmadı ne mutlu ki. Daha da önemlisi, sorun diye karşılaştığımız hiçbir konu, bizim ürünlerimizden kaynaklanmadı hiç.
Bir örnek geliyor mesela aklıma…
Sanırım 2006 yılıydı, Bodrum’da Türk bir iş adamına yapılan bir gulet vardı, üzerinde bizim ekipmanlar kullanılmıştı.
Bir haber geldi, dümenle ilgili bir sorun var diye. Müşteri tekneye gitmiş, bir de bakmış dümenden ses geliyor. Rahatsız olmuş tabii, hatta o kadar sinirlenmiş ki atın bunu İtalya’dan yenisini alın koyun demiş. Gittik baktık ki tersane ürünü monte ederken bizim önerilerimize uymayacak şekilde çelik borularla yapmış montajı. Hiçbir izolasyon malzemesi de kullanmamış. Haliyle sistemin bütün çalışma sesini, otuz yedi metrelik teknenin başından kıçına kadar her yerinden duyuyorsunuz. “Bu böyle olmaz” dedik. Montajı nasıl yapmaları gerektiğini anlattık. Böylece bizden kaynaklanmasa da sorunu çözüme kavuşturduk.
İstanbul-Bodrum arası yine nispeten kısa bir mesafe. Benzer bir durum için Norveç’e gitmek de var. Ki gerçekten de var.
2003 ya da 2004 yılıydı, Amsterdam’da katıldığımız bir fuardan döndük kuzenim Gürhan ve kardeşim Kaan’la birlikte. Döner dönmez de bir telefon aldık. Malzeme verdiğimiz bir gemide sorun çıkmıştı; gemi Norveç’teydi. Kuzenim ve kardeşim hemen Norveç’e gittiler. “Gemi nerede?” diyorlar, aldıkları cevap “Şurada”.
Şurada ama nerede?!
Meğer gemi açıktaymış. Atlıyorlar bir tekneye çıkıyorlar denize. On metrelik bir tekneyle, dalgalı denizde gidiyor da gidiyorlar. Git git bitmiyor yol. Artık kara görünmez oluyor ve nihayet varıyorlar sorun yaşanan gemiye. Testler, kontroller yapılıyor; bakıyorlar ki sorun bizim sistemimizden kaynaklanmıyor. Meğer otopilot problemiymiş. Norveçliler pardon diyor, bizimkiler de bir pardonla geri dönüyor.
Yine aynı yıllarda, bu kez Türkiye’de yapılıp yabancı bir alıcıya satılan bir gemiden haber geliyor. Gemi Afrika’dan İtalya’ya gidiyordu sanıyorum. Şikâyet geliyor, “Dümen çalışmıyor” diyorlar. “Eyvah, ne olacak?” derken atlayıp gidiyoruz gemiye. Yine bilindik prosedür; testler, kontroller… Bu kez de bir gemi personelinin hidrolik sistemlerden birinin vanasını söktüğü anlaşılıyor. Takarken de ters takıyor maalesef. Hal böyle olunca vana açık gözükürken aslında sistemi kapatıyor. Yine topu topu bir özürle dönüyoruz geri. Bunun gibi birçok hikâye anlatabilirim ama her şeye rağmen sevindirici olan, bu sorunların hiçbirinin bizden kaynaklanmaması. Zaten böyle olduğu için tercih edilen bir markayız. Ve en önemlisi de, yıllar önce kapının önüne “pompa” bırakan balıkçı nasıl biliyorsa karşısında sorununu çözecek bir muhatap bulacağını, bugün dünyanın dört bir yanındaki müşterilerimiz de yaşıyor aynı güveni.
Biz babamızdan, amcamızdan bu ilkeler doğrultusunda devraldık bayrağı. Şimdi sıra bizden sonraki jenerasyonda. Tabii bu işi yapmayı gerçekten isterlerse. Bizden sonraki jenerasyonun, bizim yaptığımız bazı planlamalar doğrultusunda buraya gelmesini istiyoruz. Buraya gelecek kişinin mühendislik, hatta mühendisliğin belirli bir alanını okuyarak gelmesi lazım. Bu işi bilmesi, sevmesi, geliştirmesi lazım. Babamla amcam Data Hidrolik’i kurdular ve çok zor şartlardan, zor zamanlardan geçerek getirdiler şirketi belirli bir noktaya. İkinci jenerasyon olarak işi devraldığımızda, biz de nasıl daha ileri gideriz diye düşündük, bunun için çalıştık. Büyüklerimizden edindiğimiz ilkeleri geliştirerek, onlara yenilerini katarak geldik bu noktaya. Bizden sonrakiler de aynı şekilde devam ettirmeli bu geleneği.
Günün birinde, günlük koşturmacanın karmaşasından sıyrılıp, oturduğu yerden şöyle bir etrafına baktığında, gördüklerinde kendisinin de izi olabilmeli.