“İçimde hiç susmayan bir ses, parmak sallayan bir el var. Bense sürekli onu memnun etmeye çalışıyorum, ama ne yaparsam yapıyım memnun olmuyor; sürekli beni eleştiriyor, beğenmiyor ve ben kendimi hep daha da yetersiz hissediyorum,” dedi Ahmet. 30’lu yaşların başında, kirli sakallı, uzun boylu sarışın biriydi. Ruhunun çocuksu tarafını gizlemeye çalışır bir edayla seans koltuğuna oturdu. Tavrı, giyinişi ve konuşmasıyla kendini daha olgun göstermeye çalışıyordu. O kendini anlatırken, ben de bir yandan bunları not alıyor, daha sonraki seanslarda değinmek üzere soru işareti koyuyordum. Psikoterapide en önemli noktalardan biri sabırlı olmaktır. Fark ettiğiniz her şeyi anında söylemezsiniz çünkü hedef bulmaca çözmek değil, danışana faydalı olmaktır. Neyi ne zaman fark ettiği psikoloğa ait bir şeyken, onu danışanın faydalanacağı zaman söylemek terapinin özelliklerindendir. Bu sebeple Ahmet’e henüz hiçbir yorum yapmamıştım. Sanırım bu duruşum bir yandan “Psikoloğa gittim hiçbir şey söylemedi” serzenişinin vücut bulmuş haliydi.
“Biliyor musunuz, bazen rüyalarımda aynı sesi duyuyorum fakat görüntüsü bulanık olan yüzü seçemiyorum,” diye devam etti. Aslında görüntünün bulanık olması bana hiç yabancı değildi çünkü bilinçdışının sansür mekanizmaları yüzleşmek istemediği görüntüleri bulanıklaştırır, ya da başka bir yüze dönüştürür. Ama henüz ilk seansında olan danışanıma böyle bir bilgi verseydim bilinçdışına fazla yaklaşmış olurdum ve zihin kendini tamamen kapatır, danışan rüyalarını unutur, bu sefer de bana bu ara hiç rüya göremiyorum diye gelirdi. Oysa biz psikologlar bilinçdışı çatışmaları veya terapi süresindeki iyileşmeleri rüyalardan takip edebiliriz ve benim bunu bozmaya hiç niyetim yoktu. Danışanın kendisini ketlemesini hiç istemediğim için sükûnetle dinledim. Ah keşke ilişkilerimizde de hep böyle sükûnetle birbirimizi dinlesek diye geçirdim içimden, tam da Ahmet yorum yapmamı bekleyerek gözlerime bakarken.
Ailenin ortanca çocuğu olduğunu ve kendisinden 5 yaş büyük bir erkek, 5 yaş küçük bir de kız kardeşi olduğunu anlattı. Baba eski bir tersane sahibiydi, alaylılardan; taşeronluktan tersane sahibi olmaya uzanan bir başarı öyküsü. Uzun uzun anlattı Ahmet hayranlık ve büyüklenmeci duygular içinde, hemen ardından da ufak ufak beğenmemeler geldi babaya karşı; zamana tam ayak uyduramadı, hâlâ eski usul yönetmek istiyor, aslında artık emeklilik zamanı geldi vs. gibi. Notlarıma bir yenisini ekledim: Babaya karşı hayranlık ve beğenmeme -karışık duygular. Acaba hayatta böyle karışık duygular duyduğu başkaları da var mı diye merak ederken kendimi uyarıp konuya dönmeye çalıştım.
“Biliyor musunuz, bazen rüyalarımda aynı sesi duyuyorum fakat görüntüsü bulanık olan yüzü seçemiyorum,” diye devam etti. Aslında görüntünün bulanık olması bana hiç yabancı değildi çünkü bilinçdışının sansür mekanizmaları yüzleşmek istemediği görüntüleri bulanıklaştırır, ya da başka bir yüze dönüştürür. Ama henüz ilk seansında olan danışanıma böyle bir bilgi verseydim bilinçdışına fazla yaklaşmış olurdum ve zihin kendini tamamen kapatır, danışan rüyalarını unutur, bu sefer de bana bu ara hiç rüya göremiyorum diye gelirdi. Oysa biz psikologlar bilinçdışı çatışmaları veya terapi süresindeki iyileşmeleri rüyalardan takip edebiliriz ve benim bunu bozmaya hiç niyetim yoktu. Danışanın kendisini ketlemesini hiç istemediğim için sükûnetle dinledim. Ah keşke ilişkilerimizde de hep böyle sükûnetle birbirimizi dinlesek diye geçirdim içimden, tam da Ahmet yorum yapmamı bekleyerek gözlerime bakarken. Ailenin ortanca çocuğu olduğunu ve kendisinden 5 yaş büyük bir erkek, 5 yaş küçük bir de kız kardeşi olduğunu anlattı. Baba eski bir tersane sahibiydi, alaylılardan; taşeronluktan tersane sahibi olmaya uzanan bir başarı öyküsü. Uzun uzun anlattı Ahmet hayranlık ve büyüklenmeci duygular içinde, hemen ardından da ufak ufak beğenmemeler geldi babaya karşı; zamana tam ayak uyduramadı, hâlâ eski usul yönetmek istiyor, aslında artık emeklilik zamanı geldi vs. gibi. Notlarıma bir yenisini ekledim: Babaya karşı hayranlık ve beğenmeme -karışık duygular. Acaba hayatta böyle karışık duygular duyduğu başkaları da var mı diye merak ederken kendimi uyarıp konuya dönmeye çalıştım.
Bunun üzerine gitmeye karar verdim. “Babanızla konuşmak da buradaki gibi zorlu mu?” diye sordum. “O çok daha zor,” dedi. “Babam hep yargılar, hiçbir şeyi beğenmez, her şeyi kendi yapmak ister. Benim yeterli olduğumu hiçbir zaman düşünmüyor, ona göre ben de ağabeyim gibi işe yaramaz biriyim.” Araya girdim, çünkü düşüncesel çarpıtmaları olduğunu gördüm.
Ahmet babasının kendisini beğenmediğini, bu sebeple hep eleştirdiğini düşünüyordu ve kendini çok yetersiz hissediyordu. Sürekli tedirginlik içinde kendini babasına ve tersane çalışanlarına kanıtlamaya çalışıyor ama tedirginlikten kendi potansiyelini ortaya koyamıyordu. Potansiyelini ortaya koyamadıkça da pasifize oluyor, bu nedenle babası onu yetersiz buluyor, babası onu yetersiz buldukça Ahmet daha da pasifize oluyordu. İlişkilerindeki aslında yalnızca babasının iletişim tarzının bu olduğunu fark ettik, amaç Ahmet’i yetersiz hissettirmek değildi. Genellikle o yaşta ve o konumdaki erkekler, evlatlarına ya da çalışanlarına “kamçılama” metodu kullanır, ancak bu yöntemin işe yarayıp yaramadığını bir türlü göremezler. Çocuklarını şımarmasınlar diye uykuda sevdikleri gibi, yetişkin olduklarında da arkadan takdir edip, yüzlerine karşı eleştirirler ve beğenmez bir tavır içine girerler. Bu da işe yaramayan başka bir metottur. Buradaki tablo da buydu. Rüyadaki ses ve parmak babasından başkası değildi, Ahmet babasını hep karsısında hissetmişti. Zihni bir taraftan hayran olduğu, diğer taraftan karşısında kendini yetersiz hissettiği babası ile meşguldü. Daha doğrusu ona kendini gösterme çabası içerisindeydi. Çünkü ne kadar kızgın olsa da, çocukluğundan beri babasının beğenisine ihtiyacı vardı. Ancak o zaman kendini gösterebilecek, yapabileceklerine odaklanabilecekti. Çünkü özellikle erkek çocukların 3 yaşından sonra babasının takdirine ruhsal olarak ihtiyacı vardır. Babası hiçbir zaman karşısında olmamıştı ama nasıl yanında olunur, onu da bilmiyordu. Babasına bunu öğretmek bana pek kolay görünmüyordu, ama terapide Ahmet’e olaylara dışarıdan bakmayı öğretebilir, babasını anlamasına yardımcı olabilirdim. Onu anladıkça kendi yetersizliğine yönelik gerçek dışı düşünceleri hafifleyecekti ve sanırım daha başarılı bir gemi inşacı olabilecekti. Bunun için ihtiyacımız olan en önemli şey zamandı.