NEDİM EREN
Yaz ayları iş arayışıyla geçmişti. Daha önce çalıştığı gümrük ofisinden kısa bir süre önce ayrılmıştı Orhan Muşul. Yeni bir işle, hayatına yeni bir soluk katmak istiyordu. Yeni evli sayılırdı üstelik. Artık günü değil, geleceği kurtarma zamanıydı. Ancak tüm arayışına karşın, henüz olumlu bir sonuç alamamıştı. O güneşli günlerin son demlerinde, bir eylül gününde çalan telefonu, beklenen “yeni soluğun” habercisi oldu Orhan Muşul için. Amcasıydı arayan.
“Orhan, bizim bir dostumuz var, tersaneci. Gümrükte bazı sorunlar yaşıyorlarmış. Senin gümrük işinde çalıştığını söyleyince, ‘Bizi bir tanıştır,’ dediler.”
Amcasının sözünü ettiği kişi, sektörün bilinen isimlerinden Musa Gündoğdu’nun en büyük oğlu Ramazan Gündoğdu’ydu.
“Sen biliyor musun bu tersane işlerini?”
“Tersane işlerini bilmiyorum, hayatımda tersane görmedim ama sonuçta iş aynı iş, ithalat ihracat.”
Bu yanıtın ardından, birkaç gün sonra Gemyat Tersanesi’nden aldığı telefon üzerine görüşmeye gitti Orhan Muşul. Ramazan ve Mehmet Gündoğdu ile aralarındaki kadim dostluk da oradaki tanışmayla başladı. Ayrıca o sırada tersanede proje müdürü olarak çalışan Selim Börü ile de derin bir dostluğun kapıları aralandı. Mehmet Gündoğdu, toplantıda, yaşadıkları sorunları anlattı detaylarıyla. Ama gümrük işi dokümantasyon ve evrak işiydi sonuçta. Orhan Muşul, hemen bu evrakları incelemeye koyuldu.
Diğer taraftan da bir tersanenin kapısından ilk defa girmiş olmanın verdiği merakla etrafı geziyordu. Devasa demir yığınları, vinçler, forkliftler… Ama bu ilginin sebebi yalnızca merak değildi elbette, tersanede neler yapıldığını, neler kullanıldığını, kapasiteyi, hedeflerini mesleği açısından da bilmesi gerekiyordu. Bunları bilmeden “gümrükten malı çekivermek” olmuyordu! Kanunları, genelgeleri, yönetmelikleri, tebliğleri ancak bu bilgiler ışığında doğru yorumlayarak sonuca ulaşılabiliyordu gümrük işinde. Ustalara, ustabaşlarına, mühendislere sordu, öğrendi Orhan Muşul…
Kendince yaptığı incelemelerin ardından eksikler, tersanenin konuyla ilgili hizmet aldığı firmadan kaynaklanan hatalar tespit etti. Bir iki gün daha gidip geldi tersaneye; tesisi anladı, çevreyi anladı, bölgeyi anladı… Sonunda bir rapor hazırladı Mehmet Gündoğdu’ya sunmak üzere. Sundu da. Karşılığında da sorular geldi elbette.
“Orhan, bu işi nasıl hallederiz?”
“Daha iyi bir yerle çalışabilirsiniz.”
“Sen bizimle çalışır mısın?”
Teklif çok ani olmuştu. 24 yaşında bir gençti Orhan Muşul. Teklif edilen iş ciddi bir sorumluluk gerektiriyordu. Ama demirden korkan neden trene binsindi ki!
“Sizinle çalışmak isterim elbette ama nasıl olacak bu iş?”
“Biz sana yetki verelim, tersanenin tüm gümrük işlerini sen takip et. İthalat, ihracat, lojistik… Ne var ne yoksa. Mevzuattan yatırım teşviklerine kadar her şeyden sen sorumlu ol.”
Heyecan verici bir teklifti Orhan Muşul için. Bir proje işiydi. Evet, daha önce birçok ithalat ya da ihracatı takip etmişti ama bu farklıydı. Proje kapsamında bir sürü ürünün ithalatı gerçekleştirilecekti, her biri kendine münhasır, faklı mevzuatlara, başka tarifelere tabiydi. Her ne kadar zorlu bir iş gibi görünse de Orhan Muşul’u cezbetmişti. Geleceğin hayalini kurdu Muşul:
Ana makine gelecek, düdüğü gelecek, pervanesi gelecek, şanzımanı, şaftı gelecek, gelecek de gelecek… Sonra bunların hepsi büyük bir emekle, ciddi bir mühendislikle birleşecek; ortaya bir gemi çıkacak. Bu gemi ülke ekonomisine, ticarete, insanların refah düzeyine katkı sağlayacak ve bunda benim de emeğim olacak. Bu işin içinde ben de olacağım.
İşte bu düşüncelerle “Evet” dedi Orhan Muşul teklife ve inanılmaz bir tempoyla işe başladı.
İki yıl kadar süren bu projede çok önemli tecrübeler edindi. Gencecik yaşta başladığı işte meraklıyla uzmanlaştı. Günleri elinde gümrük tarife cetvelleriyle, her gördüğüne sorular sorarak geçti. Tersanenin kadrosunda yer alan ve hâlâ dostlukları devam eden Selim Börü’ye, Mustafa Zorlu’ya ve kadroya sonradan katılan Akın Tuzcuoğlu’na sonu gelmeyen sorular sordu. “Şu ürünü bana anlatır mısınız?”, “Şaft nedir?”, “Düdük nedir?” Çalıştığı ve çalışacağı malzemeleri öğrendi sonu gelmeyen bir merakla. Çünkü her tanıdığı malzeme ufkunu açıyordu. Mesleklerinde zirvede olan kişilerden aldığı yanıtlarla donattı kendini.
İki yılın ardından, 2000 krizi ve tersanenin el değiştirmesi sonucunda, kadroda yer alan diğer birçok isim gibi o da yeni heyecanlara doğru yol aldı. Ama geminin, denizin kokusunu içine çekmişti bir kere. Tersanelerle çalışmayı, denizden kopmamayı kafasına koymuştu Orhan Muşul. Bir sürü dostluk kurmuş, ciddi yatırımlara sahip insanlara fikirlerini sunmuş, onlara bilgilerini aktarmıştı. Ve açıkçası bundan büyük bir keyif almıştı.
Gemyat’taki tecrübelerinin ardından, farklı tersanelerle çalışmanın yollarını araştırmaya başladı Orhan Muşul. Fakat tam da o sırada, en büyük destekçisi olan eşinin teşvikiyle bambaşka bir yola girmeye karar verdi.
“Orhan, kendi firmanı kursana!”
İçinde büyük bir güven ve teşvik taşıyan bu cümle, Orhan Muşul’un riskli de olsa yepyeni bir yola girmesine neden olurken “Berk Gümrük”ün de temellerini atan cümle oldu. Sene 2001’di. Tuzla’da dokuz metrekare bir ofiste faaliyete başladı Berk Gümrük.
Sıra müşteri bulmaya gelmişti. Yani, belki de işin en zor kısmına… 2001’in ikinci çeyreği itibariyle işler yavaş yavaş yoluna girmeye başladı. Firmanın ilk müşterisi GTS Turbo oldu. Fakat denizden ve gemilerden kopmak istemeyen Orhan Muşul’un asıl hedefi tersanelerdi. Nihayetinde, 2004 yılında ilk tersane müşterisini edindi Berk Gümrük: Torlak Tersanesi. Bu iş, hedefe ulaşma anlamından öte, diğer tersanelere referans olması açısından da büyük önem taşıyordu.
Ardından Gisan, Çeksan gibi tersaneler ve daha fazlası geldi. Orhan Muşul, tersanelerle çalışmanın keyfine yeniden kavuşmuştu. Bu işler, çok kalemli olması, çeşitli mevzuatları kapsaması gibi nedenlerle çok önemli deneyimler kazandırıyordu ona. Ancak deneyim yalnızca bilgiyle değil, zaman zaman stresli süreçlerin sonucunda da kazanılabiliyordu. Yüklü bedellerdeki gemi paçalarının sorunsuz bir şekilde sahiplerine ulaştırılması zorlu bir süreçti.
İşte, o stres yüklü deneyimlere bir örnek:
Muşul, 2005 yılında Torlak Tersanesi’nde yapılmakta olan bir geminin ana makinesini çıkarmıştı gümrükten. Makine akşam altı gibi limandan alınıp nakliye için tıra yüklendi ve yola çıkarıldı. Orhan Muşul, mesai bitiminde bir işi daha sonuçlandırmanın rahatlığıyla evinin yolunu tuttu. Ancak sabaha karşı, kontrol için aradığı şoförün telefonuna ulaşamayınca içine bir kurt düştü. Muşul, makineyi taşıyan tırı yollarda bulurum ümidiyle sabaha karşı arabayla çıktı yollara. Neden sonra, tırı E-5’te yol kenarına çekilmiş halde buldu. Tıra yaklaştı, camı tıklattı. İçeriden ses yok. Bir kez daha tıklattı, bir kez daha, bir kez daha… Sonunda şoför arka taraftan kalkıp camı açtı.
“Ne oluyor yaa!”
“Ne demek, ne oluyor ya! Ne yapıyorsun sen?”
“Sen kimsin?”
“Ben malın sahibiyim, sen ne yapıyorsun arkadaşım?”
“Abi benim uykum geldi, uyudum.”
“Telefona cevap vermiyorsun?”
“Şarjım bitmiş, abi.”
Böyle bir hikâyenin ardından, Muşul, ana makineyi sabah saat beşte tersaneye soktu. Ama o gün yaşadığı stres, belki de tecrübelerin en büyüğüydü. Bu anılar ve deneyimlerle, gümrük alanında yirmi iki yılını geride bıraktı Orhan Muşul. Berk Gümrük ise kuruluşunun üstünden geçen yaklaşık yirmi yılın ardından, aktif olarak on iki farklı tersaneyle çalışıyor şu anda. Yine denizcilik sektöründe faaliyet gösteren çok daha fazla sayıda yan sanayi firması da cabası. Bunun yanı sıra ihracat yapan birçok firma da, Berk Gümrük’ün alanında uzman yirmi kişilik ekibinden hizmet alıyor.
Başarının ardında ise biraz cesaret, bitmek bilmeyen bir merak, öğrenme isteği, mesleğe ve müşteriye duyulan saygı yatıyor.