Futbolla ilgili yazı yazıp yorum yapmak değil niyetim… Korkmayın…
Tabii futbola olan ilgi ve aşka saygımız sonsuz. Yazımın ana fikri de aslında bu.
Gelelim hikayemize… Sektör avukatlarının en sevdiği işlerden biri, gemi çatmalarıdır. Tabii böyle okuduğunuzda çok acımasız gelebilir size kelimelerim, ama burada, can kaybı yaşanmayan çatma hadiselerinden bahsediyorum. Taraflarının birden fazla olduğu, deniz hukukunun birçok kavramını içinde barındıran olaylardır denizdeki çatmalar. Hukuk fakültelerinde, benim zamanımda pratik çalışma dediğimiz, olay analizi yapılan dersler vardı; öğrenciler olarak bu interaktif dersleri çok severdik. Pratik çalışmalarda bir çatma olayını ele aldığınızda, aslında birçok hukuki meseleyi de ele alırsınız. Avukatların kendi deneyimlerini en çok konuşturdukları olaylar da hep bu çatma olayları olmuştur.
Eskiden çatmalar, özellikle de İstanbul Boğazı’nda trafik çift yönlüyken çok yaşanırdı. Avukatlar için güzel günlerdi!!! Daha sonraları, gelişen teknoloji ve seyir yardımcıları, Boğazlardaki VTS denetimi ve tabii tek yönlü Boğaz trafiğine geçiş, bu dar su yolundaki çatma olaylarını ciddi oranda azalttı. Fakat bu yazıma konu çatma hadisesi, azalan çatma olaylarını aratacak renkte bir hadise olarak büromuz kayıtlarına geçti. Bir yaz günü, müvekkilimiz olan bir armatör aradı. Gemisinin Karadeniz’de bir başka gemiyle çatması sonrasında oluşan zararın tazmini ile ilgili görüşmek, yapılacaklarla ilgili bilgi almak istediğini bildirdi. Diğer gemi yabancı bayraklı bir gemiydi fakat her iki geminin mürettebatı da Rus uyrukluydu. Çatma olayının hemen sonrasında, taraflar uyuşmazlığın çözümünde İngiliz Hukuku’nun uygulanması ve İngiliz mahkemelerinin yetkili olması hususunda anlaşmışlardı, o nedenle biz de bir İngiliz avukattan yardım istemiştik.
Bilenler bilir, İngiliz avukatlar çatma olaylarında gemiye gelir ve mürettebatın ifadelerini kendileri alırlar. Olay nerede, hangi gün ve hava sıcaklığı ne kadar yüksek olursa olsun, İngiliz avukatların takım elbiseyle gemiye gelmeleri de teamüldendir. Asla taviz vermezler. Bizim görevlendirdiğimiz İngiliz avukat da takım elbisesiyle geldi ve ifade almaya başladı. Mürettebat ile avukat arasındaki tercümanlığı ise “Rus tercümana ihtiyaç yok” diyen armatör yaptı. Tabii mürettebat gergin… Ne de olsa ifadeyi verdikleri kişi aynı zamanda işverenleri. Avukat 38 derece sıcakta ter içinde… Fakat kimse ciddiyetinden taviz vermiyor. Açık denizde, hava gayet sakinken, herhangi bir arıza yokken iki gemi nasıl bu kadar ağır hasarlı bir çatma olayına karışmış, merak ediyoruz…
İfadeler alınırken anlaşıldı ki, bizim geminin mürettebatı çatma sonrası diğer gemi mürettebatını kendi gemisine alarak kurtarmış ve fakat diğer gemidekilerin hepsi sarhoşmuş. Zaten can botunda bile boş alkol şişeleri varmış. Tabii diğer geminin mürettebatından bunun sebebini bir türlü öğrenememişler.
Ta ki her iki geminin aşçıları koyu bir sohbete dalana kadar.
Anlaşılan o ki, bizim geminin kadın aşçısı ile diğer geminin kadın aşçısı muhabbete başlamış. O yıllarda gemilerde kadın zabitler yoktu, kadınlara ancak aşçı olarak rastlayabiliyorduk, ki o bile çok enderdi. Diğer geminin aşçısı, bizim geminin aşçısına mürettebatın dünya kupası futbol maçlarını izlemeye bayıldığını, olay gecesi de maç izlemek için içkileri ve yiyecekleri hazır ettiklerini anlatmış. Fakat uydudan net görüntü alabilmek için geminin rotasını sürekli bir o yana bir bu yana değiştiriyorlarmış. Bu arada mürettebat sarhoş olmuş ve kaza da bu nedenle meydana gelmiş.
Bizim İngiliz avukat, “Hayatımda ilk defa bir çatma olayı ile ilgili olarak gemi aşçısının ifadesini alacağım” dedi bana. Tabii aşçıyı çağırdık, pembe rujunu sürmüş bir halde geldi ve her şeyi anlattı. Kadınların gemiye ve gemi hayatına hem renk hem de bütünlük ve doğruluk getirdiğine ilk o zaman şahit olmuştum. Her iki kadın da aslında gemide olmaması gereken her şeyi açık yüreklilikle konuşmuşlardı ve olayın çözümünü de onlara borçluyduk.
Mürettebatın futbol aşkı, bir gemi kazasına sebep olmuştu.